KÜRT BÜYÜKLERİNDEN VECİZELİ SÖZLER! (III)

Değerli okurlarım.

Tarih boyunca İslam’a inanıp, gönül veren milletler arasında başta Türkler, Araplar olmak üzere "Kürtlerin İslam’a karşı besledikleri sevgi, muhabbet ve aşk-ı Muhammedi", gerçekten inkâr edilemez.

İslam ümmeti arasında, en çok İslamiyet dinine bağlılığını her asırda ilan eden Kürtlerdir.

Ve bu davanın başını çeken de hep Kürt toplumunun ulemaları olmuştur.

Bu ulemaların ilmiyle amel edip, dünya menfaat ve egosunu arka plana bırakıp, yeri gelince kahramanca İslam davası uğruna ömrünü heba etmiş, nice büyük mücahit kahramanlar yetişmiştir.

Selahattin-i Eyyubi’den tut Bediüzzaman’a ve merhum şehit Şeyh Said’e kadar, günümüze kadar, isimlerini sayamadığımız ve hatırlayamadığımız nice isimsiz kahramanlar olmuştur.

* * *

Mesela Hakkari ilinin Ertoşî aşiretinden Ehmedê Batê büyük İslam âllamesi içinde bulunduğu asırda Kürtçe, Türkçe ve Arapça şiir halinde manzumeleri olmuştur.

1417 yılında Hakkari’nin Batê köyünde doğdu.

Ertoşî aşiretine mensup olan Mela, Mîr Hesenê Welî’nin medresesinde öğrenim gördü.

Uzun yıllar Müks (Van-Bahçesaray) Mîri’nin himayesinde yaşadı.

Rivayete göre memleketine dönerken, Hakkari’deki ünlü Berçelan yaylasında tipiye yakalandı ve orada 1491 yılında vefat etti.

Kürtçe mevlit yazmış ve o günden günümüze kadar eski adıyla Kürdistan denilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasında hala da medreselerde okunmakta olup, mevlit davetlerinde okunan bir eserdir.

Bu kitabının sonundaki dua bölümünde Resulullah Efendimiz (s.a.v)’den şefaat dilerken şöyle diyor;

“Ehmedâ çavê te. Ma zağelbasar

Yek işareta te inşak-kalkamer”

Ey Ahmed (s.a.v), Miraca yükselerek huzur-i ilahiye çıktığın zaman, o yolda gözün gördüğü hiçbir şeyde yanılmamıştır.

Günü gelmiş müşrikleri ilzam etmek için mucize olarak, parmağının bir işaretiyle göklerde görünen dolunayı yarmıştır.

Molla Ehmedê Batê Hazretlerinin aynı bu sözü Kur’an-ı Kerim’in “Kamer” suresinin 1. ayetinin manasını taşıyor.

“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı”

İşte bu ayeti kerime, Efendimiz (s.a.v)’in büyük mucizelerini gösteren önemli ayetlerden birisidir.

***

Kürt âllamesi olan Molla Ehmedê Batê, Kürtçe mevlidinin son dua bölümünde bu ayeti işaret ederek,

“Ehmedâ çavê te. Ma zağelbasar

Yek işareta te inşak-kalkamer” demesi Resulullah’a ne kadar âşık olduğunun bir göstergesidir.

Bakınız yine Kürt ulemalarından Urfalı Şair Nabi..

Kürtçe ve Türkçe şiir kitapları var.

Rivayetlere göre develer kervanıyla giden kafilede yer alan Urfalı Şair Nabi, Medine-i Münevvere’ye yaklaştığında Padişahın deveye biniş şeklini görür.

Bakıyor ki deveye yan binerek, iki ayağını üst üste atmış.

Padişah’a “Biz Resulullah’ın topraklarına girdik, bu şekilde oturma” diye bu eleştiriyi açıkça dile getiremiyorsa da ta’riz ve işaret yoluyla Türkçe şu şiiri okuyor.

“Sakın terk-i edepten!

Kuhi mahbubê huda’dır bu.

Nazargâhê ilahidir, makam-ı Mustafa’dır bu”

Bu gazelin Türkçesi şöyledir..

"Ey Padişah..

Biz Resullulahın memleketine geldik.

Onun karşısında edeple otur.."

Şiir halinde gazel çekerek, yüksek sesle bunu okurken, Padişah hemen farkına varıyor ve ayaklarını düzeltiyor, normal deveye biniş şekliyle yola devam ediyor.

* * *

İşte bu coğrafyanın yetiştirdiği böylesine ulemaların bugünkü evlat ve torunlarının nerelerde seyir ettiği ve günlük hayat akışlarını nasıl biçimlendirdiği gözlerden kaçmamaktadır.

Düşünün, sevgili okurlar.

İlim, iman ve amelle donatılmış bir milletin böyle seçkin ulemalarının varlığı tarihi gerçeklerde yer alırken, ne yazık ki aynı o büyük insanların bugünkü neslinin İslam’dan ne kadar uzaklaştığını ve mevcut düzenin içerisinde siyasi ve ahlaki platformlarda adeta İslam’ı kabul etmeyerek, İslam kültürünü benimsemeyerek, dinden mutlak bir çıkmaya giren nicelerini görüyoruz.

İşte o günün büyük ecdatları, insanlara ne kadar yarar getirmişse, iman ve Kur’anın gölgesinde bu millete tarih boyunca ne kadar hizmet vermiş ise de ama ne yazık ki çağımızdaki sözde muasır medeniyet seviyesine tırmanan medeni ve demokratik dünya, bugün o büyük insanların eserlerinin zerresini bile yaşatmamıştır ve yaşatmak da istemiyorlar.

Sözde demokrat geçinen müstebit, zalim, zorba bir tuğyan, taşkınlık hegemonyasında, özellikle 19. Yüzyılın başından beri İslam dünyasının üzerine musallat olup, İslam’dan fersah fersah uzaklaştırmaya çalışan emperyalist küfür dünyası, ne yazık ki İslam toplumunu bu hale getirmiştir.

İster Türk milleti olsun, ister Kürt milleti olsun..

Ya da Arap milleti olsun, yekvücut olarak bu milletin kültürüyle oynayıp, İslamiyet’e sırt çevirmiş nice hain erbaplar söz konusudur.

* * *

Bize göre bu ülkeyi ve bu milleti, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye dayanarak ve inanarak yönetmeye çalışanlar, her şeyden evvel 19’uncu yüzyılın başından günümüze dek "geçmişe göz atıp, irdelemesi" gerekir.

Yani yıllardan beri bu ülkenin hegemonyasını elinde tutan zevat ne ise bugünkü iktidar ne yapıp yapıp o günleri gözden geçirip, hem düzeni hem de düzenin madrabazlarını sorgulamalıdır.

Bu milletin günahına girmiş, gerçek hidayet ve kurtuluş yolu olan Kur’andan saptırmış, nice piyon hıyanet erbaplarının varlığı vuku bulmuştur bu topraklarda.

İşte yetkililer bunları kamuoyu adına kesinlikle sorgulamalıdır.

“Yoksa kaybolan haklar ve hukuklar ne olacak?” diye soru sormaktan kendimizi alamayız.

* * *

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri “Münazarat” isimli eserinde “Milli Eğitim” camiasını uyarmak üzere kamuoyuna şöyle seslenmiş;

“Vicdanın ziyası ulum-i diniyedir (Vicdanın aydınlatılması dini ilimlerin öğrenimiyledir).

Aklın nuru fünun-u medeniyedir.

İkisinin bir araya getirilip imtizacıyla hakikat tecelli eder.

İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder.

İftirak (bölünme) ettikleri vakitte birincisi, yani ulum-i diniyede taassup söz konusu olabilir, ikincisinde ise hile, desise, şüpheli oyunlar tevellüt eder”

İşte bu münasebetle Bediüzzaman Hazretleri, toplumu bu şekilde irşat etmeye çalışmıştır.

Bediüzzaman şöyle diyor;

“Zilcenaheyn (iki kanat sahibi olan) Türkler ve Kürtlerin mutemedi olan Kürt âlimlerinden veya istinas etmek için lisan-ı mahalliye (Kürtçe’ye) aşina olanları müderris olarak intihap etmektedir (seçmektedir)”

En derin saygı ve sevgilerimle.