SAKLI KALMIŞ YAKIN TARİHİMİZ VE LOZAN!

 

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan Barış Antlaşmasının imzalanmasının 94. Yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayımladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Türk Milleti Lozan antlaşması ile bu topraklardaki bin yıllık varlığını hedef alan Sevr’i yırtıp atmış, bağımsızlığından asla taviz vermeyeceğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Ülkemiz dün olduğu gibi bugün de varlığına kast eden çeşitli saldırılara karşı bir beka mücadelesi yürütmektedir, bu beka mücadelesinde en büyük güç kaynağımız yaklaşık bir asır öncesinde olduğu gibi kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla milletimizin tamamının istikbal ve istiklallerine olan sarsılmaz bağlılıklarıdır” dedi.

Sayın Erdoğan, gerçekten çok güzel özetledi bunları ve devamla şöyle diyor;

Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz’daki darbe girişiminin Türkiye’nin elinde kalan son toprak parçasının işgal girişimi olduğunu, buna karşı verilen mücadelenin ise ikinci kurtuluş savaşı mücadelesi olduğunu ifade ederek, “1920’de Sevr’i gösterdiler, 1923’te bizi Lozan’a ikna ettiler.

Ege’de bağırsan duyulacak adaları biz Lozan’da yunana verdik.

Zafer mi bu?

Lozan’da masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler, onlar veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz.

Bu darbe başarılı olsaydı, Sevr’i bile aratacak bir dayatmayla karşımıza çıkacaklardı” dedi.

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanımız zaman zaman saklı kalmış tarihimizin gerçeğini bizlere okutuyor.

Yani cumhuriyetin başlangıcından günümüze dek saklı kalmış ama içi boş, dışı parlak gösterilmiş yanlış bir tarihimizin gerçek yüzünü her demokratik platformda dile getiriyor.

Allah ebediyen razı olsun diyoruz.

Ki bugün devletin başında bir Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki bu zatın sayesinde bugün bunları yazıyoruz, çiziyoruz.

Çünkü her şeyden evvel demokrattır, demokratik zeminde konuşuyor ve halkını da konuşturmaya çalışıyor.

Ama tarihin gerçek yüzünü de gösteriyor, ihmal etmiyor.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a güvenmemek bize göre budalalıktır.

Zira gelen giden hiçbir Cumhurbaşkanı, hiçbir Başbakan bu gerçekleri bize anlatamadılar ve anlatmaya kimsenin gücü de yetmiyordu.

Ama Erdoğan, saklı kalmış gerçekleri demokratik zeminde dile getiriyor ve milleti adeta bilinçlendiriyor.

İşte Erdoğan bir devlet büyüğü olarak “bir devlet adamı nasıl olmalıdır? Sorusuna karşı adeta cevaben diyor ki…

Allah’ın devlet büyüklerine tevdi ettiği emanetler ve insanlar arasındaki adaleti hükümran kılmak, kendi toplumunu gerçek tarihine endekslemek ve Allah’ın emir buyurduğu şeyleri yapmak, yasakladığı tüm kötülüklerden toplumu alıkoymak.

İşte emanete sahip çıkma; bu anlayışın dik alasıdır.

Yoksa her devlet büyüğünün konuşmalarını sağa sola çekmek bize göre yanlıştır ve hiç de yerinde değildir.

Gerçekten Allahû Teâlâ “Nisa” suresinin 58. Ayetini tüm çıplaklığıyla bizlere anlatıyor ve emaneti ehline teslim edin diyor.

İnanın, sevgili dostlar.

O emanet; ancak devlet başkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi bir zatın varlığına emanet edilebilir.

Zira bundan yaklaşık üç gün önce de saklı kalmayan tarihi gerçekleri halka götürme, anlatma gibi uyarılarda bulunmuştu.

Ve biz de “Nisa” suresinin 65. Ayetinden örnek getirmiştik ve demiştik ki;

“Ama hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar.”

Hem de Allahû Teâlâ yeminle bunu söylüyor.

Bu ayetin meali paralelindeki Hadislerin ifadeleri de şöyledir.

Sahabelerden meşhur Ebu Hureyre anlatıyor;

“Kim Allah’ına itaat ederse gerçekten Allah’ın yanındadır. Kim Allah’ına karşı isyan ederse, kesinlikle o isyankârların yanındadır ve isyankârları cehennem azabından kurtaramaz.”

Zira Allahû Teâlâ emrediyor ve diyor ki;

“Emanetlerinizi ehil olan insanlara tevdi edin ki o emanetlerinizin insanlar arasında güvence paralelinde yerine getirilmesi gerekir.”

Böylesine bir emanete sahip olan ciddi bir devlet adamının varlığı da toplumun arasındaki zayiat denilen insanlık potansiyeli de ona göre gerçekleşiyor.

Özellikle ayette geçen “emanetlerin ehline verilmesi” devletleri yönetenlere yöneliktir, aileleri yönetenlere yöneliktir, reislik görevini eda edenlere yöneliktir.

Ancak ne var ki bu emanetleri yerine getirmeyip, toplumsal bozgunculuğa yönelen veya yöneltilen bir toplumun uzun yaşaması dahi düşünülemez.

Zira Allahû Teâlâ “Rad” suresinin 11. Ayetinin bir bölümünde mealen şöyle buyuruyor;

“Herhangi bir toplum, tutumunu değiştirmedikçe Allah o toplumun konumunu değiştirmez. Allah, bir topluma (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu geri çevirecek (kimse) yoktur.”

Bu ayetin mefhumu muhalifi bize şöyle anlatıyor;

“Kesinlikle bir toplum kendini değiştirmediği müddetçe, Allah o toplumu değiştirmez. Onu usul ve adetlerin yörüngesinden çıkarmaz, rezil etmez, zillet ve zafiyete sürüklemez.”

En derin saygı ve sevgilerimle.