TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR NELER?!! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki sohbet yazımızda belirtmeye çalıştığımız Türkiye meselelerinin bugünkü yazımızda da, tüm incelikleriyle daha detayını sizinle sohbet mahiyetinde paylaşmak istiyoruz.

Zira bu, bizim için bir kamu görevidir.

Bu kamu görevini kamuoyuna götürmek, medyanın temel amaçlarındandır.

Gazetecilik görevini yapıyoruz.

Türkiye’deki vuku bulan kokuşmuşluk, usulsüzlük, vurdumduymazlık, hukuksuzluk, her gün biraz daha su yüzüne çıkmaktadır.

Önceki yazımda dile getirmek istediğim durum şu; bu sorun, basın olarak bizim sorunumuz olduğu kadar devleti yönetenlerin de sorunudur.

İktidarın ve muhalefetin de sorunudur.

Tüm Türkiye insanının da sorunudur.

Çünkü bunlar, olumsuzluk terazisinin ağır basan kefesine konulmuş durumda.

Adaletin, hukukun, demokrasinin, insan temel hak ve özgürlüğünün adalet terazisi, artık büyük bir zafiyet içerisine düşmüş, gerçekleri tartamaz hale gelmiştir.

Kötülükler tartısı her alanda ağır basıyor.

Bakalım nereye gidiyoruz?

6-7 Ekim’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 50’ye yakın ölen insanlar, şehit edilen polis ve askerler, ülke genelinde ardı ardına gelen felaketler ve musibetler, artık insanlarımıza birer ders-i ibret olması gerekirken, en çok milli iradeyi elinde tutan devlet büyüklerine düşüyor.

Hatta TBMM’nin tüm milletvekillerine kadar, herkesi ilgilendiren konulardır.

Evet, faili meçhul cinayetler yetmiyormuş gibi, tabiri caizse kambur üstüne kambur hep bu toplumun karşısına çıkıyor.

İki gün önce Türk Hava Kurumu’nun Genel Müdürlüğü’nde yapılan operasyonda tüm aktifliğiyle büyük çapta rüşvet yolsuzluğu yakalanmıştır.

Genel Müdür, ailesiyle birlikte adeta “Saadet Zinciri” gibi mütrefih (en üstün seviyede) lüks hayat yaşaması ile nihayet dikkatlerden kaçmamış ve suçüstü yakalanmıştır.

Daha önceki yazımda belirttiğim gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki birçok ilimizde ayyuka çıkmış şaibeler.

Sosyal Hizmetler Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, apayrı bir sorun, dernekler vs..

Hele hele bir de gözden kaçmış ve hep kitabına uydurulmuş, diğer bazı kurumlar, birlikler, dernek ve vakıflar, tüm bunlar “Keyfe ma yeşa” oluşa gelmiştir.

Büyük bir keyfiliğe dayalı sözde hukuka, yasalara uydurulmuş maceralar.

Bunların başını çeken, Türkiye’deki “Basın İlan Kurumu”.

Şu “Basın İlan Kurumu” denilen kurum, gerçekten nedir, ne değildir?

Bünyesinde büyük çapta belirsizlikler taşıyor.

Haksız yere, başkasının sırtından para kazanıyor.

“Sen çalış, ben yiyeyim” kabilinden.

Resmi İlan alan tüm mevkutelerden (Gazetelerden) Resmi İlan adı altında her bir medya kuruluşundan gelirinin yüzde 15’ini alıyor.

Bu kayıt içi midir, kayıt dışı mıdır, vergisini ödüyor mu ödemiyor mu, tabi tüm çizgilerini bilemiyoruz, meçhulümüzdür.

Ama bir türlü vergi daireleri, mali polis, bunlar hakkında herhangi bir takibat, soruşturma açma cesaretinde bulunmuyor.

Gerçekten, bu kurumun altında çok büyük keyfilikler vardır, dayanaksız kazanç vardır ve haksız yere önemli medya kuruluşlarının sülük gibi kanını emiyor.

Yıllardan beri biz bunu dile getirmek istiyoruz ama bu kurum o kadar gaddar bir kurum ki “Ben bu kurum hakkında herhangi bir meseleyi dava konusu yaparsam “Artık benim hayatım biter, bana resmi ilan vermez” düşüncesiyle hiç kimse direk cesaret edip bunların macerasını dile getirmek istemiyor.

Böylece ona gelen Resmi İlan’ın yüzde 15’ini “Basın İlan Kurumu” afiyetle midesine indiriyor (!)

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Gerçekten bir araştırma, inceleme, başta İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler dahil olmak üzere diğer tüm Anadolu’daki yerel basın bünyesinde toplanan bu komisyonun altından çok şeyler çıkacağına inanıyoruz.

Bu da rejimin, mevcut sistemin, sözde demokratik sistem adı altında halkımıza devletin bir hediyesidir diyelim (!)

Bu da yetmiyormuş gibi hüküm almış balyoz sanıklarının, Yargıtay’ca onanmış, kaziye’yi muhkeme durumuna girmiş kesin mahkûmiyetlerine rağmen, anayasa mahkemesi işgüzarlık yaparak “Hak ihlali” adı altında yeniden yargılama fetvasını vermiş.

“Hak ihlali” meselesinin başını çeken de Genelkurmay eski Başkanı ile Karakuvvetleri Komutanının mahkeme huzuruna gelip tanıklık yapmadığı için, “Eksik yargılama yapılmıştır” diye yüksek mahkemece yeniden muhakeme yapılmasına fetva verilmiş.

Evvelki gün, İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tanık olarak çağrılan Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın ifadelerine başvurması, insanın aklına şunu getiriyor: “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” misali.

Daha hafif bir deyimle “Bozacının şahidi şıracı” misali.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Yazımıza başlık olarak kullandığımız “Türkiye’de neler oluyor neler” ifadesi, gerçekten her şeyi herkese hatırlatıyor.

Önceki yazımızın başlığı “GÜNEYDOĞU’DA NELER OLUYOR NELER” 28 Şubat’tan şimdiye kadar olup bitenler “Şüyu’u vukuundan beterdir” meseleler ve faili meçhul cinayetlerin zinciri bize her şeyi hatırlatırken, bu kez gerçekten “TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR NELER?!!” ifadesi, birkaç yönüyle bizlere ve sizlere çok önemli şeyler hatırlatıyor.

Devletin bünyesindeki birçok kurum ve kuruluşlarında meslek taassubu yüzünden neler yaşanmıyor ki?

Düşünün, o Genelkurmay Başkanı ki Balyoz için darbe teşebbüsü aleyhine o zaman kamuoyuna şu ifadeyi kullanmıştı; “Ben cesaret edip de makamımda Genelkurmay Mutfağı’ndan yemek yiyemiyordum. Her sabah işe gelirken yemeğimi evden getiriyordum, ısıtıyordum, yiyordum.

Çünkü benim aldığım duyumlara göre darbe müteşebbisleri bana kesinlikle bir suikast hazırlığı içerisindeydiler.

Artık o suikastta nasıl korkunç girişimler olduğunu ben her gün haber alıyordum”

Bunu söyleyen zirvedeki bir asker, aradan dört yıl sonra gelip olayları ters yüz ederek, gayriciddî bir tanıklık yapabiliyorsa, aynı zamanda suçluluğu aklandırmak için suç delillerini kaybetmeye çalışıyorsa, artık bu memleketin vay haline.

“TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR NELER?!!” ifadesinin başlık olarak kullanılması yerli yerindedir.

Gerçekten, Türkiye’de, Türk siyasetinde, devletin tüm kurum ve kuruluşlarında suçluları kurtarmak için suç delillerini kaybetme gibi bir hırsızlık söz konusu ise Allah encamımızı hayreylesin demekten başka bir şey bulamıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.