ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER!?(IV)

 

Evet, sevgili okurlar.

‘’ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER’’ başlıklı seri yazımız, bugünde devam edecektir.

Bundan önce yazdığımız 3 yazının muhtevası birçok yönüyle siz değerli okurlarımız tarafından şayan-i takdir olarak beğenilmiş…

21 bine yakın kişi tarafından sadece internet üzerinden tıklanmış, gazete okuyucuları ve tv izleyicileri ise hariç.

Tabiatıyla ülkenin nabzını tutmak üzere yazılan yazılar elbette ki hep kamuoyunun dikkatini çekmiştir…

Ki, uygulanmakta olan yanlış politikalara yönelik yapılan eleştirilere dair yazılar, halk nezdinde merak uyandırdığı gibi; devamını da bekliyor.

***

Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi..

Hep, Ülkenin Doğusuyla, Batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Lazıyla her kim olursa olsun, her nereden olursa olsun, bir bütünlük arz eden bir bayrağın altında yaşamakta olan, bölünmeyi kabul etmeyen, bütünlüğü arz eden bir ülkeden bahsediyoruz.

Birlikteliğini beraberliğini bin yıllık Tevhid inancına dayalı bir ümmetten bahsediyoruz.

Allah’ı bir, peygamberi bir, kitabı bir, ülkesi bir, dini bir olan tüm bu birlere müşterek olan inanmış bir ümmetten bahsediyoruz.

Pek tabi ki, yıllardan beri anlaşmazlıklar paralelinde yaşaya gelmiş bir kargaşadan, bir terörden, bir anlaşmazlık sonucunda kan gölüne dönüştürülen bir ülkenin siyasetinden bahsediyoruz.

***

Evet, sevgili okurlar.

Dün de aynı köşemizde yine bu sütunlar arasında aktardığımız bazı ifadeler zaman geçtikçe bizi haklı çıkardığı gibi, tarihsel olarakta, bizim kanıtlayıcı delilimiz oluyor.

Gerçekten ‘’ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER’’ başlığını taşıyan yazımız tüm geçmişe yönelik yapılan deneylerin sonucunda elde edilmiş bir analizdir..

Herşeyden önce bir ülkede yapılan siyaset, politika ve yönetim şekli ne olursa olsun illaki milli irade paralelinde yürüyerek uygulamalarını gerçekleştirmesi gerekir.

Böyle olunca ülkeye istikrar gelir.

Müreffeh bir Türkiye, mutlu bir toplumun varlığı söz konusu olur.

Eğer, zikratlı macera oyunları ile siyaset yapılırsa o ülkeye hiçbir zaman maddi ve manevi istikrar gelmediği gibi, tam tersine ülkede istikrarsızlık olur, terör oluşur, hem de terörün çeşitleri ile beraber ülke sarsılır.

***

Sizler için…

Bugünkü yazımızda; geçmişte Osmanlının başına gelen Tanzimat fermanıyla başlayan ıslahatçı dönemlerden biraz bahsedeceğiz.

1839’da başlayan Tanzimat fermanı geçmişe yönelik Osmanlının siyaset uygulamasını beğenmeyen, bazı sözde aydın kişiler tarafından Avrupa’nın Osmanlıyı yenileme adı altında Tanzimat fermanını ithal ettiler.

Bunların başını çeken ve mason olan Meşhur cüce Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşları bu kez 1856’da Islahat Fermanı’nı hazırladılar.

Bunların tümü Fransa’dan, İngiltere’den ithal edilen masonik politika oyunları idi. Hedefleri bin yıllık Osmanlı İmparatorluğunu ve İslam tarihini yok etme planıydı.

Adamlar, görünümde Müslüman, Islahatçı, Tanzimatçı adını kullanıyor iseler de, ama içleri dışları gibi değil, tam tersine söz ile özleri ayrıydı.

Ve münafıkça planlar yapıyorlardı.

Devlet otoritesini elinden tutan iradenin içine, o günlerde tıpkı bugünlerde olduğu gibi, tıpkı günümüzdeki siyasi uygulamalar gibi, ne idüğü belirsiz, kim olduğu belli olmayan, aslı astarı meçhul ajanlar siyasetin bünyesine sokulmuştu...

Ne yazık ki, söz hep o meçhul devşirmelerin sözü oluyordu..

Nitekim, 1839’lardan taa 1909’lara kadar geçen zaman dilimi içerisinde Devlet-i Aliye Osmaniye’nin altı üstüne getirebildiler..

Irkçılıktan tutun da, rantçılığa kadar.

Asıl mezhebi belli olmayanlardan tutun da, vurguncu Ermeni ve Yahudi çetelerine kadar.

Tek kelimeyle ne idüğü belirsizlerin sözleriyle devlet toz olup gitti.

İttihat Terakki Cemiyetinin iş başına gelmesiyle birinci dünya savaşı, Ermeni olayları ve 1918’lerdeki Mondros Mütarekesi ile yok olan bir devlet ve cumhurun arkasında yürümeyen bir Cumhuriyet oluştu.

Ve sonuç itibarı ile iki yakası bir araya gelmeyen bir ülke durumuna gelindi.

***

İşte o dönemde yaşamış olan merhum Ziya Paşa’nın önemli bazı şiirlerini buradan aktarmak üzere günümüzü simgeleyen bazı olaylarla harmanlamak istiyoruz…

Bakınız, bu meyanda Ziya Paşa şöyle diyor;

"Yoksa dünyada nasip olmayacak mı bilmem

Bize nev-i beşerin (insanoğlunun) hakkı olan hürriyet"

Tabiî ki Ziya Paşa’nın bu şiiri çok anlamlı ve çok kapsamlıdır.

Bundan anlaşılan şudur ki; günümüz için bunu diyebiliriz.

‘’Yoksa bu millete nasip olmayacak mı, terörsüz bir gün.

Rüşvetsiz ve Sırkatsiz bir zemin.’’

Ziya Paşa bir yazısında da o günkü iradenin eşitlik, kardeşlik ve demokrasisinden bahsederken şöyle diyor;

Eşitlik ve kardeşlik meselesinden yoksa kastınız nedir?

Yoksa sadece Hıristiyanların, Müslümanlarla aynı kefeye konulması için yapıldığını bütün Avrupa devletlerinin mazlum zannettikleri Hıristiyanlar üzerine kanat açıp hiçbir zaman İslam tebaasının ıslahatına dair bir şey ortaya koymadıklarını belirterek Hıristiyanların birinci dereceden hamileri ecnebi sefaretleridir.

Bunları diyen Ziya Paşa aynı yazının ilerleyen satırlarında da şöyle diyor;

Mesela Harput köylerinden birinde bir Hristiyana mahalli memurlarca zulüm edilse, evvela eyalet meclisinde kocabaşlar ve cemaat meclisi davacı olup hakkını aramaya başlarlar.

Eğer bunlar valiye söz geçiremezlerse, patrikhaneye mazbata edip ikinci derecede patrikhane bunlara avukatlık eder.

Ve bu vasıtayla ekseriyeti haksız işler bile hak gibi görünür gider.

***

Evet, sevgili okurlar.

Buradan özetlemek gerekiyorsa neredeyse 200 yıldan beri devletin organizeleri hep batıya yönelik güdümlü politikalar olmuştur..

Yanlış zeminlere oturtulmuş ve yanlış siyasetlerle biçimlendirilmiş ki; ülke bir türlü istikrarı bulamıyor.

Kim gelirse gelsin sadece toplumu makyajlı politikalarla ikna etmeye çalışmaktan öteye gitmiyor..

Hani derler ya;

‘’GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ’’ misali ile yola çıkarsak olay bundan ibarettir.

Ülke gerçekten büyük bir istikrarsızlıkla karşı karşıya olduğu aşikârdır.

Yalnız ülkemiz değil tüm Ortadoğu’daki ülkeler "istikrarsızlıkla" karşı karşıyadır.

Bakınız Ziya paşa bir şiirinde bu yanlış siyasetleri şöyle biçimlendiriyor.

Sirkat (Hırsızlık) çoğalıp Lafz-ı sadakat kavramı modalandı. (Moda oldu)

Namus tamam oldu hamiyet yeni çıktı.

Sadıkları, dürüst insanları tahkir ile reddetmek devlette kaide oldu.

Hırsızlara neredeyse ikramı inayet yeni çıktı.

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi.

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı.

İsnat-ı taassup olunur merd-i gayüra (Gayretli insanlara günümüzde kuru taassupçuluk isnat edilir.)

Oysaki dinsizlere inançsızlara tevcih-i reviyyet (ilgilenmek) yeni çıktı.

İslam imiş devlete  pa-bend-i terakki (ayak bağı oldu.)

İslam ilerlemeye ayak bağı oldu diye batıl anlayış. .

Evel yok idi işbu rivayet yeni çıktı.

***

Evet, sevgili okurlar.

Ziya Paşa diğer bir şiirinde şöyle diyor;

Ahlak-ı milliye, (milli ahlak) fasık oldu. (bozuldu)

Ve bugün devletimizin her kurum ve kuruluşunda ‘’pes’’ yani dedirten, ümitsizlik ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan gelişip, bu kadar büyüdü.

Devlet ricalının beyninde dinsizlik modası muteber olup bu avama kadınlara ve hatta çocuklara kadar bu dinsizlik sirayet etti.

Değerli okurlar..

‘’ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER’’ kavramı altında yazımızın, sohbetimizin ana konusu tarihi Ziya Paşa’nın ibret verici deneyimli görüşlerinden alıntılar yaparak sizlerle paylaştık.

Ama bu da bir gerçektir ki; Tanzimat ve Islahat güzel isimler altında anılarak devleti başka yönlere çeken o dönemin hainlerinin politikaları neyse; tıpkı günümüzde kullanılan demokrasi ve insan hakları kavramları gibi 90 yıldan beri Türkiye’mizin başına gelip geçen oyunlar ve senaryolar o günlerden uzak değildir.

Deyim yerindeyse kopyadır, bire bir alıntılardır.

Bu ülke herşeyden evvel istikrar ister.

Yani toplumsal bir huzur ve milli bir dayanışma ister.

Ve bu ülkede tarihi ecdatlarının kahramanlıklarının örnek alınarak yola çıkılmasını istiyor.

Ülkeye istikrar getirilsin...

Ülke istikrarsızlıktan kurtulmuş olsun...

Aksi takdirde iktidarın bünyesinde nemalanan ihale komisyoncuları olan bay yüzde oncular, siyasetin içinde var oldukları müddetçe bu ülke bir yere gidemez.

Huzur da, istikrar da, barışta, milli bir bütünlükte gelmez.

En derin saygı ve sevgilerimizle…