“BU EZANLAR-Kİ ŞEHÂDETLERİ DİNİN TEMELİ, EBEDÎ YURDUMUN ÜSTÜNDE BENİM İNLEMELİ” (II)

Evet, sevgili okurlar.

İki gün önce Diyarbakır’da barış sürecini başlatan Sayın Başbakan, tarihi buluşmanın ardından tekrar Diyarbakırlılara seslenerek şöyle dedi;

“Bu sadece bir başlangıç…

İnşallah bu süreç kartopu gibi büyüyerek ilerleyecek”

Evet, Başbakan çok iyi niyetli bir devlet adamı...

Hiç kimsenin kuşkusu yok.

Bilgisiyle, ilmiyle hareket eden bir insan…

Bu itibarla merhum Akif’ten örnek vererek, şöyle bir mısra okudu:

“Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda”

Merhum Akif’in şiirleriyle halka hitap eden böyle bir Başbakana, herkesin her alanda kendisine yardımcı olmaktan başka bir niyet beslememesi gerekir.

Ancak ne var ki Türkiye’deki yıllara münhasır olan bu PKK meselesi…

Hele ki, BDP’nin ve diğer muhalefet partilerinin zaman zaman PKK ile gizliden işbirliği yapması, kendilerine devlet gölgesinde büyük rant teminiyle, yani insan kanı üzerine gıdalanan bazı kesimlere karşı Başbakanın vermiş olduğu mücadele yetmiyormuş gibi bu sefer karşısında “Dershanelerin sorunu” çıktı.

Gülen hocanın cemaati çıktı, bu da Başbakan için apayrı bir sorun.

Bunu da bir kenara bırakırsak…

İnşallah üstesinden gelir.

***

Partisinin bünyesinde bazı rantiyeci şahsiyetlerin varlığı da inkâr edilemez.

Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da "devlet teşviki" adı altında halk süt fabrikaları yapmaya teşvik edildi.

Süt entegreleri kurduruldu..

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı söz de, halkı tarım ve hayvancılık teşviki adı altında yatırımlara yönlendirdi.

Ne var ki, Bakanlık daha sonra teşvike sahip çıkmamakla beraber, yani tek kelimeyle Bakanlık sözünde durmadı/durmuyor.

Durmayınca da vatandaş tabiatıyla zor duruma giriyor, iflas ediyor.

Borç altına giren, tefecilerin eline düşenlerin sayısı hayli yüksek.

Öyle ki, teşvike güvenip de teşvik almayan, tefecilerin eline düşen, malından-mülkünden olduğu için intihar eden bile oldu.

Bunlar vuku bulan vahim olaylardır.

Nice aileler bu hususta dağıldılar, hatta bu bölgeyi de terk ettiler.

Tarım Bakanlığının makyajlı politikaları, maalesef “Kaş yapayım derken göz çıkarıyor”

Dün de aynı bu konuyu Bakan Mehdi Eker’in yanlışlıklarını halkın dilinden sizinle paylaşmıştım.

***

Sayın Başbakan, çok büyük olayları göğüslemiş.

Çözüme yönelik problemleri çözmüştür.

En büyük problem işte Kürt meselesinin barış süreciyle aşılmasıdır.

Tüm bunlara rağmen yine hükümeti zor duruma sokmak maksadıyla bu kez dershane ve özel okul sorunu ortaya çıkarıldı.

İnşallah iyi niyetle, iyi ihlasla çalışan Başbakan, bunların da üstesinden gelecektir.

* * *

Dershaneler bu memleket için problem olduğu kadar, özel okullar da bir o kadar problemdir.

Zira aşırı derecede fiyatların kabarık olduğunu görüyoruz.

Nice aileler çocuklarını okutmak istiyor ama maalesef okutamıyor.

Danışıklı dövüş olarak da devletin resmi okulları eğitim kalitesini düşürmüş, vatandaş çaresizlik içerisinde dershanelerin ve özel okulların kapısını çalmak zorunda kalıyor.

Bu da devletin yanlış politikalarının bir sonucu olsa gerek.

Devlet, Milli Eğitimi güzel, temiz ve inanca dayalı bir ruhla sağlam zemine oturtturursa hiç de dershanelere de özel okullara da ihtiyaç kalmaz.

Özel okulların ve özel dershanelerin “Fırsat ganimettir” misali, devletin bu yanlış politikasından faydalanarak, acımasızca davranarak, milleti soyarcasına kabarık fiyatları veriyor.

Bunlar, Türkiye için büyük sorunlardır.

Deveye demişler ki “Boynun neden eğri?”

“Benim nerem doğru ki” demiş.               

Gerçekten, sistemin yüz seneden beri bu millete getirmiş olduğu maddi ve manevi ağır yük ve ağır faturalarla bedel ödemeye zorlanan bu toplum, daha nereye kadar bu çileyi çekecektir bilemiyoruz?

Bu yazıyı yazarken, aklıma Prof. Dr. Sami Selçuk’un “Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne” adlı kitabının başlangıcında yer alan Konfüçyüs sözleri geldi.

Gerçekten günümüzdeki devlet sistemi bizi Konfüçyüs’ün hikâyesine götürüyor.

* * *

Konfüçyüs, öğrencileriyle birlikte THAİ dağının eteklerinde gezinirken ağlayan bir kadın görür, öğrencilerden biri kadına neden ağladığını sorar?

Kadın “Çok acı çekiyorum” der.

“Bu çevrede bir kaplan var, önce kaynatamı parçalayıp yedi, sonra kocamı şimdi de oğlumu yedi.”

Konfüçyüs, söze karışır;

“Öyleyse niçin başka bir yere gitmiyorsun” diye sorar.

Kadın, şu ilginç yanıtı verir;

“Çünkü burada insanlara baskı yapan bir devlet yok”

O zaman bilge Konfüçyüs, öğrencilerine şunları söyler;

“Kadıncağız haklı çocuklarım, baskı yapan devletler kaplanlardan daha korkunçtur.

Bunu hiç unutmayınız, bir yüz yıl sonra dünyanın başka bir ucunda eski yunandayız, zorba kral Narkoz’a karşı ayaklanan Zenon yakalanmıştır.

Suç ortaklarını söylemesi için bizzat kral işkence yapmaktadır.

Söylence iki biçim almıştır.

Zamanla bir görüşe göre Zenon, konuşmamak için dişleriyle kopardığı kendi dilini zorba kralın yüzüne tükürmüştür.

Bir başka görüşe göre ise Zenon, kulağına söyleyeceği hilesiyle zorba kralın yaklaştırdığı kulak kepçesini ısırıp, koparmıştır, bunu kralın yüzüne tükürmüştür.

Sonra da suç ortaklarının adlarını vermiştir, hepsi de kralın en yakın dostlarıdır”

1- Deniliyor ki her zorba yapa yalnızdır, çünkü ona ilk ihanet edenler daima en yakın dostlarıdır, bu bir.

2- Her zorbalığın kısır döngüsünde kendi yarattığı zorbalığına ve kullandığı baskı tekniğine eninde sonunda yenik düşmeye yargılıdır, mahkûmdur, bu iki.

3- Zenon zorbaya hile yaparak, daha derindeki bir doğruyu göstermiştir, o da şudur; her zorbalık kuşku ve aldatmacaya dayanır ve bunlarla beslenerek, yaşar bu da üç.

Aradan 2000 yıldan çok zaman geçer, 14. Lois devlet ise bu benim der ve ekler, tek kral, tek yasa, tek inanç, Tevrat’taki canavar devlet olup çıkmıştır.

Evet, “tek kral, tek yasa, tek inanç” bu slogan yüz yılımızın ilk yarısında milyonlarca cana mal olmuştur.

Birey yine yapa yalnızdır.

En derin saygı ve sevgilerimle.