“Sirkat (hırsızlık) çoğalıp, lâfz-ı sadakat modalandı. Namus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı”

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza, başlık olarak merhum Mehmet Akif’ten örnek olarak aldığımız “İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür.

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!” şiirinin paralelinde yani o şiiri teyit eden, güçlendiren ve günümüz olaylarına damgasını vuran, merhum Ziya Paşa’nın bu şiirini başlık olarak siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedik.

Evet, sevgili dostlar.

Merhum Ziya Paşa da kendisinin bulunduğu dönemdeki devlet otoritesini elinde tutanlara, anlamlı şiir diliyle hitap ederken şöyle diyor;

“Sirkat (Hırsızlık) çoğalıp, lâfz-ı sadakat modalandı

Namus tamam oldu hamiyet yeni çıktı

Sadıkları, dürüstleri tahkir ile red kaide oldu (İşbaşından reddetmek, atmak)

Hırsızlara da ikram û inayet yeni çıktı 

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı

İsnad-ı taassup olunur merd-i gayura (Gayretli mert olan kişilere taassup isnat edilir)

Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı (ilgi ve alaka)

İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki (Devleti ilerlemesinden alıkoyan İslam düşüncesi imiş, ancak İslamsız olursa devlet gelişir, ülke kalkınır)

Evvel yok idi işbu rivayet yeni çıktı

Eyvah bu bazicede bizler yine yandık

Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık”

Ülke ve toplum yine bu kargaşada zararlı çıktı, bu anlamlı kargaşanın kökeni nereden kaynaklanıyor, belirsizlik var.

Merhum Ziya Paşa şiirinde ortaya koyduğu düşünceler, dillerden düşmeyen fermanların kökü bir eleştiri niteliğindedir.

Evet, Ziya Paşa’nın yazdığı siyasi yazıların hepsinde buna rastlarız.

Yine o dönemin Hürriyet gazetesinde çıkan bir yazısında Tanzimat döneminde dini kayıtsızlığın ahlaki milliyeyi ifsat ettiğini (bozduğunu) söyleyen Ziya Paşa şöyle devam eder;

“Ahlak-ı milliyet fasid oldu (bozuldu) ve bugün devletimizin her şubesinde ümitsizlik ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı ise işte bu kaynaktan doğdu.

Rical-i devlet beyninde dinsizlik modası muteber olup, bu avama kadınlara ve hatta çocuklara kadar sirayet etti.

Hatta namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslam’ın ana kuralları ve olmazsa olmaz olan farzlarını yerine getirmek, bunlar için ahmaklık ve fısk-u fücur işlemek akıllığı sayıldı.

Bir kere bu kaide düstur-ul amel olunca şair uygunsuzlukların hepsi birbirini doğurmakla şu 20-30 sene zarfında ahlak-ı milliye o dereceye geldi ki babalarımız mezardan kalkıp, bizi görseler elbette kendi evladı olduğumuzu tanıyamazlar.

Belki fikirlerimize hayran hayran bakıp, mesela gazetelerimizi ıslahat ve terakkiye görüntüleri ile dolu olduğu halde bizim devamlı geri gittiğimizi ve İslam dini üzerine olduğumuzu iddia ile beraber, onun emir ve yasaklarını tanımayışımızı, Avrupa’yı taklitte ileri gitmek iddiasında bulunduğumuz halde Avrupa’da görülen kanunlara riayet, sanayinin, teknolojinin terakkisi, ticaretin genişlemesi ve bu hukukun temini gibi terakkinin senetlerinden hiçbirini taklit etmeyip, fakat tiyatro yapmak, baloya gitmek, zevcesini (kadınını-kendi namusunu) kıskanmamak, taharetsiz gezmek gibi şeylere yöneldiğimizi, Osmanlılara mahsus olan mürüvvet, hamiyet, edep, acize ve yoksula merhamet, hukuka riayet, misafire hürmet, emanet şecaat gibi güzel şeyler günden güne içimizden çekilip, cehalet zillet denaet (alçalış) irtikâp (hıyanet) gibi zem edilmesi gereken hasletlerin neş û nema bulmasını hayretle görüp, bizi bildikleri kavimlerden hiçbirine benzetemezler.

Vakıa; gerek İstanbul’da gerek taşralarda, hakikaten Osmanlının mümtaz vasıflarını taşıyan henüz çok kişiler varsa da bir iki asrın daha geçince onlardan da kimse kalmayacağı, biz ahlakımızı bu şekilde bozup gidersek ileride başka bir dış tehlikeye hacet kalmaksızın, milletimizin kendi kendine yanıp tükenişi gibi önce söneceği, hiçbir akl-ı selim için yanlış bir benzetme değildir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Ziya Paşa’nın şiirindeki kullandığı dil ve onun dönemindeki devlet bünyesindeki Tanzimat Fermanı adı altında devleti batılaştırıp, köleleştirme düşüncesiyle yapılan hareket bugün maalesef Türkiye’nin ülkesiyle, milletiyle, devletiyle, iktidarıyla içinde bulunduğu şartlar o günü aratmıyor.

Zaten hedef de bu.

Dün ne idi, bugün de aynısı, belki bir miktar fazlasıyla yapılmakta olup, göremeyen gözler tabii ki kendini hep, masum gösteriyorlar.

Nitekim son olarak Ziya Paşa’dan bir şiir;

“Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete (Kim sadakat ederse devlete derde uğrar)

İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk ve millete (bu mülk ve millet için istikametli davranmak akıl karı değil)”

Yüz sene evvel ne gibi tuzak kurulmuşsa bugünkü içinde bulunduğumuz olay ve hedeflenen gerçek dünün bir uzantısı olması gerekir.

Yoksa hali âlem ortada.

Gerçekten çok büyük fırıldak döndürülüyor.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar.