ANDIÇ HAREKETİ VE ZULÜM KARANLIĞI! (IV)

Evet, sevgili okurlar.

“ANDIÇ HAREKETİ VE ZULÜM KARANLIĞI” başlıklı yazı serimizin bugün dördüncüsüyle, karşınızdayız..

Tespitlerimiz, ileri sürmüş olduğumuz fikirler ve sizinle paylaşmak istediğimiz gerçek dava; bu coğrafyamızın, yıllardan beri devlet eliyle, mevcut sistemin yanlışlıklarıyla, zulmün karanlıklarıyla karşılaşıyor olmasıdır.

Ve tüm Türkiye’nin değişik coğrafya ve bölgelerinde dayatmacı ve inançsız bir sistemin varlığını sürdürmesi, ileri sürdüğü tabulaşmış, yanlış ve hukuk dışı olgularla bu memleketin oyanalıp durmuş olmasıdır.

Pek tabi ki, kurtarıcılık adı altında çoğulcu demokratik parlamenter sisteminin, bu memlekete hiçbir şey veremediği gibi bundan sonra da vermeyeceğinden hiç kimsenin kuşkusu yoktur.

Yine der demez, AK Partinin son 12 senelik icraatları az da olsa gönüllere biraz su serpmiş ise de kesin olarak bu da yetmiyor.

Toplanan oylar ve halkın dikkat çeken ilgisi, partiye yönelik olmaktan çok, Sayın Başbakanın suyu yüzü hürmetinedir.

Oyların kaçta kaçını diğer partililer, milletvekilleri veyahut bakanlar alabilmiş midir?

Seçimlerden tut referandumlara kadar ve Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, salt çoğunlukla iktidarda kalmasının nedeni AK Parti de lider kavgasının olmayışındandır.

İhlâsla, samimiyetle davaya sarılma ciheti, tabii ki Başbakanın gayretleriyle olmuştur.

***

Yıllardan beri muhalefetin ve muhalefet paralelindeki sosyal medyanın, TSK’nın bünyesine taşıdığı Ergenekon’un bazı generallerinin dayatmalarına rağmen, Başbakan Türkiye’yi demokratik yöntemlerle buraya kadar getirmiştir.

Başbakanın vermiş olduğu demokratik mücadele, tarihin derinliklerine tescil edilmiş bir durumdadır..

Zira Cumhuriyet Halk Partinin tarih boyu muhalefette kalması, her gün biraz daha politikasını azdırıyor.

Kalmadık kirlenmeye başvurdu.. Enva-i hile ve desiseyi icra ediyor ise de ama başaramıyor.

Her zaman söylediğimiz gibi Allah Başbakanın yardımcısı olsun.

Bu düşünce paralelinde yüce kitabımız Kur’an-ı Hâkimin “İbrâhîm” Suresinin 46. ayetinin yüce meali aklıma geldi, burada sizinle paylaşalım ve uyanık bir mümin için bu ayetin yüce meali bir ders-i ibret olmalıdır diyoruz.

Kur’an-ı Kerim’in orijinal metnini gazete sayfasına alamadığımız için ayetin yüce mealini sizinle paylaşıyoruz;

“Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah, onu bilir)”

***

Ayetin yüce mealinden anlaşıldığı gibi, hakkı ve hakkaniyeti tanımayan ve inanmayan bir grup insanların hile ve tuzakları, Allah nezdinde tescillidir.

Öylesine dehşet veren hileler ki o hilelerin tuzakları nedeniyle yerle gök dayanamayıp, her zaman titreşim içerisindedir.

İnsanlığın böylesine küfür sistemlerine bağlı kalmasına doğrusu  bir mana veremeyiz.

Türkiye’deki bu cumhuriyet döneminde dönen dolaplar, hileli küfürbaz oyunlar, andıçlama, darbe teşebbüsleri, hala da birilerinin hedefindedirler.

Devlet ve hükümet kesinlikle uyanık durmalıdır.

Sayın Başbakan, grup toplantısında Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 47 gün kaldığını hatırlatarak, “Adaylık başvurusu için 10 günlük süre var, son değerlendirmeleri açıklayacağız.

Hemen ardından yollara revan olacak milletimizden adayımıza yetki isteyeceğiz” diye konuştu.

En çarpıcı ifadesi ise şöyleydi;

“UHUD UYARISI”

“Başbakan AK Parti teşkilatını uyardı, Uhud’daki gibi ganimet paylaşımı peşinde olmayalım, hedefimizde sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi var, 2015’i şimdiden konuşmak yanlış olur, biz büyük bir davanın neferleriyiz, leke sürdürmeyeceğiz”

* * *

Başbakanın Uhud çağrısı yerli yerindedir.

Ama ne çare ki her ne kadar görünümde Başbakanın bu çabaları millete biraz teselli veriyor ise de yetmez.

Her zaman bu satırları yazarken diyoruz ki Sayın Başbakan her şeyden evvel etrafını görmelidir, öyle inanıyoruz ki görmektedir.

Hile ve tuzaklar almış başını yürüyor, o biçim.

Ama yapacağımız bir şey yok.

Bizden bu sütunlarda dostça bir uyarı…

Diyarbakır’da çocuklarının dağdan indirilmesi için eylem yapan aileler önceki gün Başbakanı gözyaşlarıyla ziyaret etmişlerdi.

Başbakan da şefkat ve merhamet insanı olarak, onları teselli etmeye çalıştı.

Keza Cumhurbaşkanı da öyle.

Ama sistem çok bozuk, Başbakan ne yapabilir ki?

Sistem bozuk, rejim şekli gaddar ve gittikçe yanlış insanların varlığı, devleti de milleti de yoruyor.

* * *

Dün akşam Kanal D televizyonunda Ağrı’dan vatandaşın birisi AK Parti Genel Merkezinin önünde çığlık atıyordu, bağırıyordu, çağırıyordu, “Bakan Mehdi Eker, benim hakkımı yedi. Ben onu Başbakana şikâyet ediyorum” diyerek bas bas bağırıp, ağlıyordu.

Ancak İçişleri Bakanı Efkan Ala onu teselli ve teskin etmeye çalışıyordu.

“Mehdi Eker, tarımlarımızı mahvetti, o hakkımızı istiyoruz” dedi.

Kanal D net olarak bunu bütün dünyaya yayımladı.

İnanın, eğer ben Mehdi Eker’in yerinde olsaydım, değil Tarım Bakanlığı, Başbakanlık mertebesini verseler dahi ben bir saat daha o makamda oturmazdım.

***

Hep söylüyoruz.

Devlet gerçekten 28 Şubat’tan bu yana halktan kopmuş durumdadır.

Bu halk, antidemokratik yanlış uygulamalardan ızdırap duyuyor ve muzdariptir.

Evet, Şemdin Sakık’ın mektubuna devam ederek, yazımıza son verelim.

 “Eğer itirafta bulunmasan, bu isimlerin örgüte yardımcı olduklarını ve bunun karşılığında örgütten para aldıklarını itiraf etmezsen, ‘istediğinizi yapın’ deyip seni askerin eline vereceğim, sana ne yapacaklarını tahmin edebiliyor musun?

Zaten her biri sana karşı nefretle doludur; kimi ırzına geçer, kimi cop sokar, sonra da seni götürüp bir yerde kazığa oturturlar…” tehdidinde bulundu.

Kah bağırdı, kah küfretti..

Ne yapabilirdim ki, ya ismi zikredilen herkesi örgüt yandaşlığıyla suçlayacak ya da vicdanımın sesini dinleyip doğru olanı savunmaya devam edecektim. Belki kör cesaretimden, belki inatçılığımdan, belki yazılarını okuduğum ve konuşmalarını dinlediğim bu şahsiyetlere olan saygımdan dolayı ikinci yolu seçtim: Tam anlamıyla Şemdince davrandım; doğru neyse onu savunmakta tek bir adım geri atmadım”

En derin saygılarımla.