BU İŞLERDE DEVLET TARAF İSE?!

Sevgili okurlar!
Bundan böyle ben de Ergenekon’a ve JİTEM davalarına müdahil olmak istiyorum. Zira görünen odur ki; bu işler yavaş yavaş sulandırılmak isteniyor.
Şöyle ki; geçtiğimiz hafta Perşembe günü 'ek bir soruşturma' nedeniyle Albay Cemal Temizöz Adliye'ye çağrılmış. Ve burada ifadesi alınmış.
Ancak bakın o esnada neler olmuş. Tabi 'nelerin' olduğunu iddia eden ben değilim.
Diyarbakır Barosu eski Başkanı Avukat Sezgin Tanrıkulu.
Basına yansıyan ve ileri sürdükleri gerçekten 'az-öz' bir şey değil. Tabi bu tablo gerçekten der demez insanda çok ciddi 'kaygılar' geliştiriyor.
Evet! Sezgin Tanrıkulu şöyle diyor:
"Temizöz başka bir davadan Adliye’de ifade verirken, Adliye’ye gelen bir general davanın savcı ve hakimleri ile özel olarak görüştü."
Bilindiği üzere 20 faili meçhul cinayetin sorumlusu olarak 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün Perşembe günü mahkeme vardı. Ve o duruşmada çok ilginç gelişmeler yaşandı.
Ve bu ilginç gelişmeler, müdahil avukatların tepkisine neden olmuştu.
Hatta mahkeme bir kaç avukatı, duruşma esnasında dışarı çıkarttı. Tabi bu esnada, müdahil avukatları 'reddi hakim' talebinde bulundu.
Ne hikmetse 'Mahkeme de' kabul ederek, çekildi.
Hani demişler ya "Kep düştü, kel göründü" misali!
Demek ki 'birileri' bu davanın üzerinde 'hakimiyet' kurmakta. Nitekim 'derin karanlıkların' odak noktası olan Albay Cemal Temizöz 'ciddi bir şekilde' korunup-kollanmakta. Şöyle ki; hala cezaevinde Albay rütbesiyle 'muvazzaf' subay olarak kalmakta. Mahkemede kendisini savunan avukatların da ücreti Jandarma Genel Komutanlığı tarafından ödenmektedir.
Hakkında hazırlanan iddianamede 1993 ile 2000’li yıllar arasında bu yörede yapılan faili meçhul cinayetlerin temel ve başlıca sorumlusu olarak gösterilmektedir. Ve bundan dolayı da hakkında 9 kez müebbet hapis isteniyor.
Buna rağmen devletin kilit kurumları tarafından 'himaye' edilmek isteniliyor. Böyle değilse; Devletin bir generalinin bu kritik dönemde, yargılanılan günde Adliye'de bulunması, manidar değil mi?
Evet! Olayın neresinden tutarsanız, elinizde kalıyor.  Hep skandal ve işin içinden çıkılmayan hukuk dışı dayatmalar, tarafgirlik ve devletin yanlı olma görüntüsü; gerçekten insanı kuşkulandırmaktadır.
Bana göre bu dava, sürüncemeye sokulmak isteniliyor.
Zamanın ilerlemesinden faydalanılmak isteniliyor.
Görünen odur ki, şimdiden iş çıkmaza sürükleniyor ve sulandırılıyor.
Perşembe günü Adliye’de bir görüşme yapıldı.
Temizöz davasında müdahil avukatlarının açık ve net olarak "Devlet bu davada taraf oldu" söylemleri ve yapılan itirazları sonucu olaylar ve davalar yeni bir aşamaya girmiştir.
Hani demişler ya, "Görünen köy kılavuz istemez"
Orta yerde oluşa gelen gelişmelere her gün bir yenisi daha ekleniyor…
Temizöz’ün yedi aydır tutuklu olmasına rağmen, hala görevden alınmamış olması ve maaşın kesintisiz bir şekilde ödenmesi, avukatlık ücretlerinin de Jandarma bütçesinden karşılanması, duruşmalarda Temizöz için iki Üsteğmen ile bir Albay görevlendirilmesi ile ilgili bu tür tartışma silsilesine yeni halkalar eklenmektedir.
Ve nitekim yeni bir olay daha eklendi…
Mağdur avukatlardan Diyarbakır eski Baro Başkanı Avukat Sezgin Tanrıkulu’nun ortaya attığı iddia gerçekten tüyler ürperticidir ve devleti yeni büyük sorumluluklara taşımaktadır.
Zaten biz de; yıllardır bu tür çarpık durumların peşindeyiz. Ve hep dile getirmişizdir.
Bugün değil, yıllardan beri, yani Şemdinli Hadisesi’nden bugüne dek takipçisi olmuşuz ve olmaya devam edeceğiz.
Ama karşımıza olayların dinazorlarından daha fazla devlet tarafından desteklenmek istenen ve olayları sulandırmaya yönelik oluşumlar çıkmaktadır. Buda insanı derinden düşündürmüyor değil.
Ve kendi kendimize şöyle soruyoruz:
"Ne zaman bu olaylar bitecek acaba?"
İster Olumsuzlukla da neticelensin. İster Cemal Temizöz’ler, Ergenekon’un kilit adamları beraat etsin. Yine da halk artık der demez olayları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürerek 'hak ve hukukunu' oralarda arayacaktır.
Bakınız!
Eski PKK itirafçısı ve bir süre JİTEM’de de çalışan Abdülkadir Aygan’ın bazı yayın organlarında yer alan yeni beyanatları 13 yıllık soruşturmanın sonunda davanın başlamasını sağladı.
Görünen odur ki bu hamur daha çok su çekecek.
Abdülkadir Aygan diyor ki; "Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı sekiz dosyayı birleştirerek dava açtı. Özel yetkili ağır ceza mahkemesinde görülen dava, görevsizlik kararı verilerek Askeri Mahkemeye gönderildi."
Bu zincirin bir halkası da benim şahsen yazmış olduğum dilekçenin tam altı yıldan beri Cumhuriyet Başsavcılığı ile 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Başsavcılığı arasında gidip gelen dört klasörden ibaret bir dosya.
Yani 2006/19198 nolu hazırlık dosyası…
Suç ortada, suçlular da ortada…
Suçu ispatlayan belgeler ve bulgular da ortada.
Ama hani yazımızın başında söylemiştik ya, Devlet bu işte demek ki taraftır. Biz de bundan sonra müdahil olacağız.
Temizöz, Şırnak ve Cizre’de olduğu gibi Diyarbakır’da daha dik alasını yapmıştır.
Hiçbir zaman Diyarbakır’daki olup bitenlerden ve resmiyetin gölgesinde organizeli olarak yaptığı suçların ardı arkası kesilmemiştir.
Dört klasörden ibaret olan Temizöz’ün bu dosyası yıllardan beri elimizdedir ve birikimlerle dopdoludur.
Temizöz’ün bir kare içerisinde "Gizli" damgasını taşıyan İstihbarat 3590–81–00/96 konu ise 4 Nolu DGM Başkanı Hakim Ali Çağan ve heyet arkadaşları hakkında yapılan karalama fişlemesi ile Diyarbakır halkını, beni de dahil ederek devlete karşı bir suç potansiyeli olarak bizi damgalamıştır.
4 Şubat 2000'da 7. Kolordu Komutanlığı’na hitaben alçakça ve komplo teorileriyle dopdolu yalan, uydurma ve iftiradan ibaret iki sayfadan oluşan bir karalama belgesi…
Bunu yaparken ne hazindir ki o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’la birlikte bu suçlamayı organize etmişlerdir. Daha doğrusu bu suçu işlemişlerdir.
Hem de devleti kullanarak…
11 Ekim 2009 tarihli gazetelerin sürmanşetlerinde şöyle bir haber okudum…
"Alma Avşar’ın Ahını…" başlıklı haber şöyleydi:
"Hülya Avşar’a dava açan Bakırköy Savcısı Ali Çakır’ın emekli General Veli Küçük ile yakınlığı Ergenekon iddianamesine girdi.

KÜÇÜK’LE ORTAKLIK GÖRÜŞMESİ
Ek klasörlerde yer alan Veli Küçük’e ait 2007 tarihli ajandada, Savcı Ali Çakır’ın ismi dört kez not edilmiş, "Savcı Ali ve Hasan ile akşam yemeği yiyeceğiz ve ortaklık görüşülecek" notunda, ortaklığın hangi iş üzerinde olduğu ise belirtilmiyor."
Peki Hülya Avşar hakkında dava açan Bakırköy Savcısı Ali Çakır’ın emekli General Veli Küçük ile yakınlığı Ergenekon iddianamesine giriyor ise, tam dokuz seneden beri HSYK’nın himayesinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı vekili görevini sürdüren Nihat Çakar’ın şu kadar şikayetlerimize rağmen, klasörlerce delillerin ispatına rağmen neden bugüne kadar hala "el bebek gül bebek" gibi devletin himayesi altında dokunulmazlığını korumaktadır.
Albay Cemal Temizöz’ün 1998/153 esas sayılı dosyanın sanıkları hakkında verdikleri beraat kararından dolayı Temizöz’ün kaleme almış olduğu, iki sayfadan ibaret olan karalama, fişleme yaftasını devletin kilit noktalarına belge olarak gönderen Nihat Çakar’dır.
Cemal Temizöz’le ve Mutkili Ali Kaya ve 7. Kolordu Komutanlığı adına iki kurmay albayın attığı imzalarla müştereken ve müteselsilin organize ettikleri suçu, kendi kalemiyle temyize gönderen Nihat Çakar’ın hiç mi suçu yoktur.
Devletin hakimlerini verdikleri vicdani karardan sorumlu tutmak isteyen Nihat Çakar ve Cemal Temizöz niye sorgulanmıyor?
Niye JİTEM ve Ergenekon davalarına alınamıyor.
1998/153 sayılı 4 Nolu DGM’ye ait olan dosyanın bulunması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı neden herhangi bir araştırmaya tabi tutulmamıştır.
Neyi, kimlerden saklıyorlar ve kimleri koruyorlar?
Ve devlet taraf olmaya sürüklenmek isteniyor?
Biz bunları defalarca yazdık çizdik…
Ve yine de yazıyor, çiziyoruz…
Cemal Temizöz’ün kaleminden geçen bu kirli iftira, yalan dolan istihbarı fişlemesi kimler tarafından onaylanmış ve saklanmış…
İşte bu kirli evraktan dolayı anılan o tarihi dosya kayıptır…
Sevgili okurlar fazla başınızı ağartmayalım…
Tek kelimeyle JİTEM ve Ergenekon davaları özellikle Cemal Temizöz’ün başını çektiği davaların, müdahil avukatların iddialarına dayanarak söylüyoruz sulanmak isteniyor.
Her nedense bu tür karanlık odakların içinde rol alan iblisler ki bir kısmı hala keşfedilebilmiş değiller ve tıpkı gün ışığından kaçıp korkan yarasaların sığındığı karanlıkların çeperlerinde gizlilik içinde yaşamayı her nasılsa sürdürebiliyorlar…
Artık bilemiyoruz, devlet bu olaylara nasıl bakıyor ve nasıl işlem yapıyor?
Kimse bilmiyor. Olaylar çok geneldir, zifiri karanlıklarla doludur, devlet bunları deşifre etmeye gücü yetmiyor mu diye vatandaş soruyor.
Ve cevap da alamıyor.
Zira davalar, özellikle Güneydoğu’daki karanlık olaylarla ilgili davalar kimse kusura bakmasın sürüncemede bırakılmak isteniyor gibi geliyor bize.
Bize göre Abdülkadir Aygan’ın internet sitelerinde çıkan bir hafta evvel anlattıkları, her şeyi açığa vurmaktadır.
Abdülkadir Aygan Türkiye’ye getirilemiyorsa, savcıların İsviçre’ye gidip bunun söylediklerini net bir biçimde açığa kavuşturulması gerekmiyor mu?
Yargılamanın da usulü bu değil midir?
Delillerin sübutu için Abdülkadir Aygan’ın ileri sürdükleri gerçekler yeter de artar bile…
En derin saygılarımla…