BU TERAZİ BU SIKLETİ ÇEKEMEZ!?

Evet, sevgili okurlar.

Geçenlerde çok eskiden beri tanıdığım değerli bir bürokrat dostumla karşılaştım.

Diyarbakır Söz Gazetesi’nden ve Söz TV’den konu açıldı.

O dostum bana dedi ki;

“1993’lü ve 1995’li yıllarda biz daha öğrenciyken SÖZ Gazetesinin müdavim okurlarındandık.

Gazetenin başyazarı olarak Mehmet Embellioğlu imzasını taşıyan “Meydan köşesi” vardı. O yazarın yazıları hala da bizim zihnimize yerleşmiş, o yazıların etkilerini hala da beynimizde taşıyoruz. Çok çarpıcı tespitleri vardı.

İsim, mahlazdı.

Bir türlü bu yazarın kim olduğunu bilemedik, tanıyamadık.

Ama okuduğumuz yazının çizgisi çok güzeldi, yazarın tespitleri yeri yerindeydi.

Biz de o zaman gençtik, öğrenciydik..”

***

Yanımda oturan arkadaş, dedi ki Mehmet Embellioğlu unvanını taşıyan müstear bir isim idi.

Aslında o yazıların sahibi de Mehmet Ali Altındağ’dı.

Evet, doğrudur.

Ben o zaman müstear isim kullanıyordum.

Zira Türkiye’de o günlerde hukuk atmosferi, iktidarların politikaları aşırı derecede acımasızdı.

Hukuk tanımaz, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü yoktu.

Medya mensupları sisteme karşı herhangi bir dokunaklı ifade kullansaydı, hemen ertesi gün savcılıklar ifadeye çağırıyorlardı ve herhangi bir tespit sonunda zaman zaman da tutuklamaya gönderiyorlardı.

Ama buna rağmen biz aynı isim ve unvan altında yazılarımıza devam ediyorduk.

Bunu benden soran dostum, “keşke o yazılar bugünkü yazılarınla beraber bir kitap haline getirip, bastırılmış olsaydı.  Kalıcı eser olacaktı, hiç kaybolmazdı.

Ben de dedim ki;

“Çok haklısınız.

Zaman ve mekan elverişli olmadığı için ihmal ediyoruz, ama gerektiğinde bunu da gerçekleştirme düşüncesindeyiz”

***

Geçmişe yönelik bunu buraya getirip, ifade etmemin sebebi; Türkiye geçmişte yani 20. asrın son yıllarında yani 1990 ile 2000’li yıllar arasında sistem olarak hep hukuk ihlalleriyle karşı karşıya kalmıştır.

Kemalizm mi desen, laiklik mi desen, cumhuriyet mi desen, demokrasi mi desen, her ne aklınıza gelirse gelsin kullanılan her güzel ifade ve kavram iktidarların sistemi tersyüz ederek kullanmaları yüzünden hukuk ihlalleri yapılıyordu.

Ve bu hukuk dışılıkların ana sebebi de, 28 Şubat anlayışıydı.

Hukuk dışı keyfiliğe dayalı uygulamalar sistemin bünyesinde hâkimdi.

İktidarlar her ne kadar çoğulcu demokratik parlamenter sistemi olarak kendilerini tanıtıyorlar ise de fersah fersah gerçekçilikten uzaktılar.

Antidemokratik hukuk dışılık, kamuya ait birçok kilit kurum ve kuruluşların bünyesinde hâkimiyet sürdürüyordu, otoriter hegemonya acımasızdı.

Bugün ise az da olsa AK Parti iktidarı dönemi o eskiye yönelik hukuk dışılığı, antidemokratik uygulamayı büsbütün ortadan kaldırmamış ise de minimize etmiştir.

Buna rağmen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayanarak biraz da olsa ifade özgürlüğünün varlığı söz konusu.

Hukuk ihlalleri yine de vardır, keyfiliğe dayalı büsbütün ortadan kalkmamışsa da eskiye nazaran daha iyi görüntü vermektedir.

Onun için biz açık ismimizle yazıyoruz, buna rağmen yıllardan beri yüzü aşkın davalar açıldı; ama hepsi geride bırakıldı.

* * *

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da yargıya yönelik değindiği bir kavram var;

“YARGI BAŞLI BAŞINA BİR SORUNDUR” kullandığı bu ifade el hak, gerçektir ve tarihi bir ifadedir.

Yazılı basının birinci sayfalarına bakıldığında haberler akışı içerisinde birçok yönüyle yargının çelişkili kararları ve hukuk ihlali gibi keyfiliğe dayalı nice kararlar hemen göze çarpar.

Hukuk deyince terazinin her iki kefesinin eşit muvazeneli olarak tartması gerekir.

O hukuk terazisini eğri büğrü tutan eller veya yamuk uygulamalara mutlaka artık çağdaş hukuk devleti içerisinde son verilmelidir.

Bu da gerçek insan temel hak ve özgürlüğünü ifade eden yepyeni bir anayasaya şiddetle ihtiyaç vardır.

Hem de zaman kaybetmeden.

Sayın Başbakan yine dile getirdi.

“Eğer muhalefet, anayasa değişikliğiyle ilgili masaya oturup gerçekleştirmedikleri halde biz kendimiz, referanduma dayalı olarak da olsa bu anayasayı değiştireceğiz.

Zira milletimize halkımıza söz vermişiz”

Bu da gerçekten yüreklere serinlik veren, vicdanları rahatlatan bir ifadedir.

Yani Başbakanın da yargının yer yer, zaman zaman büsbütün olmamakla beraber, azınlıkta dahi olsa yanlış ellerde ve ideolojik beyinlerde uygulanmakta olduğunun farkındadır.

Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Yirmi seneden beri bu coğrafyada, Diyarbakır’ımızda yayın yapan Diyarbakır Söz Gazetesi ve Söz TV kadrosu ne kadar acımasız hukuk dışılıklarla karşı karşıya kaldığını bir Allah bilir, bir de biz biliyoruz.

Ama yukarıda da belirttiğim gibi, mağlup olmadık daima galip geldik; çünkü biz hakkı ve hakkaniyeti savunuyoruz.

Karşı tarafın kirli amaçlarına alet olmadığımız için mağlup düşen yine onlar oldu.

Ve aynı mücadelemize devam edeceğiz.

Allah izin verirse yakında Diyarbakır Adliyesi bünyesindeki bazı hâkimlerin keyfi ve ideolojik arzularını açık ve net olarak, belgelendirmek kaydıyla kamuoyuna deşifre edeceğiz.

Zira bu halk artık yeter diyor.

Keyfiliğin, ideolojinin, makam unvan ve koltuk istismarına son olsun, diyoruz.

Biz hep böyle geldik, mücadele verdik, hem de hukuk mücadelesi verdik.

Tabiri caizse, biz hancı olduk onlar hep yolcu oldular.

Zaman bizi haklı çıkardı ve bundan sonra da hep haklı çıkaracaktır.

Yargı demek bu milletin can damarı demektir.

İnsan vücudundaki damarlarda yürüyen kan ne kadar önemliyse, canlıları ne kadar diri tutuyorsa, devlet bünyesindeki hukuk mercileri de devletin birer damarı gibidir.

Eğer o damarlara herhangi keyfiliğe, hukuk bilmezliğe dayalı tıkanıklık olursa, arıza verir..

Ki o devlete hukuk devleti demek safdillik olur.

Budalalık, tabiri caizse ahmaklık olur.

Zira gün gibi aşikâr, her şey bütün açıklığıyla, berrak olarak hâkim yanlış karar vermekte suç işliyor, hem de anayasa suçu işliyor.

Artık bu hâkimin takdiri diye bir şey var ise de sınırsız olmaması gerekir.

Bekleyin, yakında çok önemli belgelerle siz değerli okurlarımızın karşısına çıkacağız.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fazla uzatmayalım.

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinin sürmanşetine taşıdığı bir haber okudum ve o haberi özetlemek suretiyle sizlerin takdirine sunmak istiyorum.

Demek ki, söylediklerimiz deveden kulak bile değildir.

“DANIŞTAYA RAĞMEN DAVA AÇTILAR” başlıklı haber şöyle;

“Okyanusta ihlaller bitmiyor.

Konya’da Okyanus Şirketler Grubu’na yönelik tehditle alınan ifadeyle açılan davada yeni hukuk ihlalleri ortaya çıktı.

Danıştay’ın disiplin cezasına bile gerek görmediği 2006’daki bir ihale ‘fesat karıştırıldı’ suçlamasıyla dava konusu yapıldı.

Soruşturmadaki hukuksuzluk, bununla da sınırlı kalmadı. Grubun Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Argun’un kendi müdürü Hüseyin Taşdöğen’le 11 Aralık 2006’da yaptığı bir telefon görüşmesi, Konya Numune Hastanesi’nin 3 ayrı tarihte yaptığı yemek, güvenlik ve temizlik ihalelerine ‘fesat iddiası’na delil olarak gösterildi.

Olmayan ihale delil

Selçuklu Üniversitesi Rektörlüğü’nün, 23 Kasım 2007’de yapılacağını duyurduğu ancak iptal edilen temizlik ihalesi de ‘fesat’ delili olarak gösterildi. Savcı, teklif aşamasına gelmeyen ihaleyi iddianameye koyarak, hukuk skandalına imza attı. Şirketin girmediği bir ihalede, sırf ihaleye giren firmaya MR cihazı satıldığı için dosyaya girdi”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, hukuk adı altında yargıda tarihi skandallar hala da yaşanmakta.

Eee bir de TSK’nın bünyesindeki Ergenekon terör örgütünün önemli bazı kirli oyunlarına ne diyorsunuz?

Onu da Zaman Gazetesinin dünkü manşetinden verilen “Aselsan Mühendisinin ölümünde derin şüpheler” başlıklı haberde görüyoruz.

Haberi özetlemek suretiyle şöyle devam edelim;

“2006–2007 yılında Aselsan Mühendislerinin üst üste intihar etmesinden sonra geçen hafta da Hakan Öksüz’ün trafik kazasında hayatını kaybetmesi soru işaretlerine yol açtı.

Daha önce kaçırılarak öldürülesiye dövülüp, köprü altına atılan Öksüz’ün bir yıl önce de ‘Siz zarar görmeyin’ diyerek çocuklarını memlekete gönderdiği ortaya çıktı.

Aile şüpheli gördüğü ölümle ilgili hukuki mücadeleye hazırlanıyor”

Haber elbette ki uzundur, ama burada kıssadan hisse olarak, haberin özeti olarak bunları verdik.

İşte, sevgili okurlar.

Bakınız, yıllar yılı mücadelesini verdiğimiz antidemokratik hukuk dışı uygulamalar hep kendini ele veriyor.

Tabiri caizse failler kamuoyunun nezdinde suçüstü yakalanıyor ise de heyhat, hala da gerçek bir hukuk devleti, hukukun terazisini doğru ve yansız tutamıyor.

Ama olayları açıklayan zaman en büyük müfessirdir ve her şey zamanla deşifre ediliyor.

Bekleyelim, görelim.

En derin saygılarımla.