CUMHURİYET FAZİLET REJİMİDİR, AMMA VELAKİN!

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzre;
Bugün itibariyle Cumhuriyetimiz tam 88 yaşındadır.
Ama geçen bu cumhuriyet süreci faziletli bir rejim olmakla beraber topluma çok ağır badireler geçirtti.
Toplum cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek kendini kan, gözyaşları, terör, devlet ile halkın karşı karşıya kalması, coğrafyaların bölünme tehlikesine getirilmesi, yer yer devletin halk ile çatışması ve ülkenin en değerli maddi manevi pahası tartışmasız yüksek seviyede olan insanlar; idam edilmiş, asılmış, kesilmiş, zindanlarda çürümüş, sürgün ve nihayetinde ölümler olmuştur.
Tıpkı bugünkü zorba, dayatmacı Suriye rejimi gibi.
Halkın üzerine tank paletleriyle gitmesi, “astığı astık, kestiği kestik” altı ay içerisinde üç binden fazla insanın devlet eliyle öldürülmesi dindar iki kentin insanlarının tümünü nerdeyse imha etmek üzere uçaksavarlarla evlerine, binalarına ateş açılıyor ve yerle bir ediliyor.
Tüm bunlara rağmen cumhuriyetin fazilet bir rejim olduğunu, demokrasinin insanlık için vazgeçilmez bir sistem olduğunu ve bu paralelde demokrat ve cumhuriyet kavramları bakımından kimseye pabuç bırakmayan bugünkü medeni dünya ne çare ki Suriye vahşetine karşı sus pus kalmaktadır.
“Dut yemiş bülbül” gibi.
Zaman zaman her ne kadar ABD Başkanı Obama çıkıp bir şeyler söylüyorsa da sonra kabuğuna çekiliyor.
Beşar Esed, Suriye’nin ortasında fay hattı geçiyor, diyor.
Yani Suriye bir fay hattıdır, dokunulduğu zaman patlar, altı üstüne gelir.
Her an için bir çırpıda yeni bir katliama girilip Suriye’yi yok etme niyetinde olduğunu açıkca söylemesine rağmen,  cumhuriyetçi dünya, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmayı kimseye bırakmayan sözüm ona demokrat ülkeler pis pis seyretmekten yapacakları başka bir şey yok.
Batı dünyasının birçok ülkesinin de cumhuriyetle, demokrasiyle, laikçilik ile yönetilmekte olduğu kuşkusuzdur.

* * *

Evet,
Demek ki cumhuriyet faziletli bir rejim olmaktan çıkmış durumda.
Kavram olarak mana değerinin ruhunu taşıyamadığı için adeta bir fitne unsuru durumuna getirilmek istenilmiştir.
Türkiye’de ilk cumhuriyeti kuranların başında Mustafa Kemal Atatürk’ün olduğu herkesin malumudur.
Ama ne yazık ki bir türlü gerçek kavram bakımından kurulan cumhuriyet yörüngesine oturtturulmamıştır.
Bu hal günümüze dek devam etmiştir.
Cumhuriyetin ilk kuruluşunda ne çare ki kan dökülmüştür.
Cumhuriyetin yanlış kullanıldığına dair hisseden o günkü TBMM’nin birçok milletvekilinin onayından geçmemiştir.
Hatta o günlerde yani birinci meclisteki muhalefetlerin öncü isimlerinden olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in, Mustafa Kemal’in Özel Muhafız Alay Komutanı olan Topal Osman tarafından katlinden cumhuriyetin ilanına kadar gelen süreçte Mustafa Kemal pek çok meseleyi arkadaşlarına yani mebuslara sorma gereğini duymadı.
Kendisiyle aynı fikirde olduklarını farz etmeye devam etti.
Cumhuriyetin ilanının ardından hem devlet hem de parti başkanı olmuş oldu.
Üç mebus hariç ikinci meclise girecek vekillerin hepsini bizzat-i kendisi belirlemişti.
Bu da, Cumhuriyetin ilanıyla kurulacak tek parti rejimi, diktatörlüğünün başlangıcı anlamına geliyordu.
Cumhuriyet rejimiyle hiçbir sorunu olmayan hatta destekleyen mebusların rahatsızlığının kaynağında cumhuriyet rejiminin kendisi değil, cumhuriyetin oldu-bittiye getirilerek kurulmasından ötürü olanca kuvvetiyle hissetmeleri yatıyor.
Takrir-i Sükûn kanunundan İstiklâl Mahkemesine kadar, şark ıslahat planlarından Dersim katliamına kadar, hala yansımalarını telafi etmeye çalıştığımız uygulamaların dönem içerisinde gerçekleştirildiğini düşününce endişe etmekte ne kadar haklı olduklarını bir kez daha anlıyoruz.

* * *

Cumhuriyet olmayan cumhuriyetler yarar yerine zarar vermiştir toplumlarına.
Aslında cumhuriyetin tanımı, dünyada demokratik olan ve olmayan cumhuriyetler bulunduğu düşüncesi resmi adımda cumhuriyet ifadesi yer alan her ülkeyi cumhuriyet kabul etme hatasından ileri geliyor.
Oysaki böyle bir yaklaşım, sosyalist, Marksist, Bolşevik olan Kuba ülkesinden tut, Saddam’ın Irak’ına kadar, Güney Korelerine kadar, İran’ın Şah dönemine kadar bunların hepsi cumhuriyet kavramının bugün yeryüzünde hiçbir ülkede kendi yörüngesinde ve mana değerlerine uygun olarak kullanılmamıştır.
Aslında cumhuriyet, cumhurun manasını taşıyor, cumhurun arkasında bulunmayan bir cumhuriyet hiçbir zaman cumhuriyet olamaz.
Cumhurla ters düşen bir demokrasi sistemi de hiçbir zaman insan temel hak ve özgürlüklerini savunamaz, hep saldırgan olmaktan kendini kurtaramaz.
Cumhuriyet, kavram itibariyle milli irade demektir, halkın bütünlüğü demektir, devletin halkla pekiştirme manası demektir.
Bu olmadığına göre hiçbir zaman bir cumhuriyeti ilan etmekle cumhuriyet rejimi uygulanmış olunamaz.
Ne yazık ki, bugün Türkiye’miz de bu konuda bir istisna değildir.
Aynı hali pür melali taşımaktadır.
Zira Türkiye’de rejim hiçbir zaman halka ait olmadı.
Olur gibi olduğu dönemlerde bile kendisini rejimin sahibi addeden kişi ve kurullar siyasete müdahale ettiler.
Hatta bu durum bugün itibariyle cumhuriyetin ilanı olarak atıfta bulunulan hadise için dahi geçerli.
Şöyle ki; 29 Ekim 1923 tarihinde Mustafa Kemal ve arkadaşları diğer milletvekillerine haber vermeden Meclis’te toplandılar.
Meclis salt çoğunluğuna dahi sahip değillerdi.
Bu şekilde Anayasanın birinci maddesinin sonuna “Türkiye devletinin şekli Hükümeti Cumhuriyettir” ifadesini eklediler.
Bugün cumhuriyetin ilanı olarak kutlanan hadise bundan ibarettir.
Yani orada ortada bir ilan olmadığı gibi cumhuriyet de yoktu.

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek her yıl dönümünde kutlamalar Türkiye genelinde, Kıbrıs’ta vs. bize bağlı birçok ülkeler bu bayramı kutlamıştır ve hala da kutlamaya devam ediyorlar.
Gerçekten mana değerini taşıyorsa kutlanması gerekir.
Amma ve lakin görünen odur ki, 88 seneden beri bu sene hariç hep böyle geceler, resepsiyonlar tertip edilmiş, şarap şişeleri devrilmiş, kadehler tokuşturulmuş, deyim yerindeyse “kim kime dum duma” yapay gayri ahlaki şeyler vuku bulmuş.
Bakınız, yakın bir geçmişte Hakkari’nin Çukurca ilçesinde meydana gelen 24 tane askerin şehadeti ile 23 Ekim’de Van’da vuku bulan büyük bir deprem neticesinde bir hayli insan ölmüş, yaralanmış, evler ve ocaklar söndürülmüş, yeni bir Van’ın veye Erciş’in inşası yıllar sürer; ama aynı orijinallik elde de edilmez.
Bu acı matem Türkiye insanının 7’sinden 77’ine kadar beynine ve yüreğine etki yapmıştır.
Cumhurbaşkanı muhterem Abdullah Gül ve Başbakan RecepTayyip Erdoğan birlikte karar vererek ve dediler ki, "halkımızın çektiği bir matem ve ızdırap esnasında biz bu manasız cumhurun arkasında olmayan bir cumhuriyeti kutlayamayız".
Zaten Devlet büyüklerinede bu yakışır.
Büyük bir yüreklilik göstermişlerdir.
Onları buradan kutluyorum ve Allah razı olsun diyorum.
Keşke, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan gibi vesayetçi Generaller de bu ruhu taşımış olsalardı ne güzel olurdu, o zaman Cumhuriyet bir fazilet rejimi olurdu?
Ama geceler düzenleyerek, kadeh tokuşturmakla o cumhuriyet hiçbir zaman cumhuriyet olamaz.

* * *

Yeni Şafak Gazetesinin yazarlarından Hilal Kaplan Hanımefendi’nin dünkü kamuoyuna yansıtılan yazısından bir iki paragrafı sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, Hilal hanım yazısının son bölümünde şöyle diyor;
Falih Rıfkı Atay’ın ‘Çankaya’ isimli eserinde “her zaman bizden kalmış bir dostum” diye nitelendirdiği bir yakını, cumhuriyetin apar topar ve gayri hukukî yollardan kuruluşunu şöyle yorumlar:
“Cumhuriyete diyecek yok. Fakat ilan tarzına bayıldık.
Oyun pek mahirane tertip edilmiş, Millet Meclisi azasının çoğundan saklanmıştır.
Doğrusu, milletin hakimiyeti prensibinin cari olduğunu her vesile ile tekrar ettiğimiz bir devirde devlet şeklinin tesbit edilmesi gibi bir meselenin böyle yapılıvermesi kolaylıkla hazmedilebilecek bir şey değildir”
Van depremi sebebiyle Çankaya’daki cumhuriyet bayramı kutlamasını iptal eden Cumhurbaşkanı Gül’e demediğini bırakmayanlar, Milli Mücadele’nin önde gelen isimlerinden Kâzım Karabekir’in yaşadığı “cumhuriyet coşkusu”nu söze döktüğü bu satırları dikkatle okumalılar.
“Ben hem mebus hem de bir ordu kumandanı olduğum halde bana da kimse bir şey bildirmemişti. Bu vaziyet haklı olarak halkı da orduyu da telaş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreğine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin manasını soruyorlardı. Bu vaziyette tabii Cumhuriyet’in ilanını ertesi gün dahi kutlayamadık”
En derin saygılarımla.