DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ VE BAŞBAKAN (II)

Evet değerli okurlar.

                     

Dün de bu köşede belirttiğim gibi, gerçekten Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ‘Demokratikleşme Paketi’ dosta düşmana karşı Türkiye’ye yeni bir çehre kazandırmıştır.

Bir devrim niteliğinde olan bu paketin açıklanması birçok eksikliğiyle beraber, yıllar yılı ezilen bir ülkenin insanlarına ümit kaynağı durumundadır.

Yeni yeni ufuklara aydınlıklara doğru yürümenin bir başlangıç umududur.

Ancak ne var ki paketin içinde bazı eksiklerin olduğu da inkâr edilmez gerçekler arasındadır. Ama dün Uzay TV’nin İstanbul stüdyosunda yaptığım Özel Analiz programında da belirttiğim gibi, aynen burada da tekrar ediyorum.

“Bana göre Başbakan bu paketi kamuoyuna açıklayıncaya kadar çok büyük zorluklarla karşılaşmıştır ve yıllardan beri demokrasi, hukukun üstünlüğü ve çağdaş bir hukuk devleti olarak anılan bu kavramların hiçbirinin semtinden bile geçemeyen Türkiye, hep bu güzel kavramları kullanmış ama sonunda içi boş paketler çıkmıştır”

Türkiye 10 yıl öncesine kadar ne demokrasiye, ne hukukun üstünlüğüne, ne de insan temel hak ve özgürlüklerine uygun bir adım atamamıştır.

Gelen giden tüm iktidarlar ve Başbakanlar hep böyle idare-i maslahatçılıkla gününü gün etmişler ve aldatmaca oynamışlar.

Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 10 yıldan beri göstermiş olduğu çabalar neticesinde ilk olarak bunu gerçekleştirebilmiştir.

20 maddelik bir açılımın tümüne bu toplum evet demese bile birçoğuna onay veren halk, Başbakanı desteklemişlerdir.

- Yeni seçim sistemi,

- Siyasi partilere hazine yardımı,

- Örgütlenme kolaylığı,

- Eşbaşkanlık,

- Partilere üyelik

- Kürtçe propaganda

- Ayrımcılık (nefret suçları TCK’ya girecek, din, dil, ırk gibi nedenlerle işlenen suçların cezası artacak. Dini inancın yerine getirilmesini engelleyene de hapis cezası)

- Harflere özgürlük

- Gösteri hakkı

- Ana dil özel okulda

- Köy isimlerinin yenilenmesi

- Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi

- Kişisel veriler

- Yardım toplama

- Kamu kurumlarında çalışanlara getirilen baş örtme kaldırılıyor. Öğretmenler takabilecek

- Andımıza veda

- Mor Gabriel Manastırı, Ruhban enstitüleri gibi başlıklarla açıklanan bu demokratikleşme paketi çok zor şartlar içerisinde Başbakan halkın karşısına çıkarak açıklamıştır.

* * *

Bize göre Türkiye için çok önemli bir adım ve demokratik bir gelişmenin yanı sıra, en yetkili bir devlet büyüğünün ağzından çıkan bu açıklamalar Türkiye insanı için vazgeçilmez bir hak niteliği taşımaktadır.

Ancak ne var ki başta da söylediğimiz bazı eksiklerin olmasıyla beraber, usulde bir kaide var, “Mala yuderki külluhu la yuterki külluhu” bir işin tümüne ulaşılamıyorsa büsbütün hepsini de terk etmek bilimsel kurallara aykırıdır.

Elin nereye yetişirse “Ala kaderi’l imkân” imkânın el verdiği kadar onu yapacaksın, yapamadığın bir şeyleri de peyderpey alıştıra alıştıra sonuna varıncaya kadar çalışacaksın.

Ama ilk etapta bir bütünün küçük hangi parçasına ulaşırsan onu gerçekleştirirsin.

Bu bir bilimsel usul ve kaidedir.

Ama bunu da hiç unutmayalım ki gerçekten Türkiye’nin geçen 90 yıl içerisinde milletin ve ülkenin başına gelenler, olup bitenler, deyim yerindeyse Pişmiş tavuğun başına gelmesin. Türkiye’nin yakın geçmişine merak saikasıyla bakıldığında, alınması gereken çok büyük dersler ve ibret verici hareketler bu milletin başından geçmiştir.

En büyük tehlikeli badirelerden birisi ve en önemlisi de;

Bu milletin sırtını dininden çevirtip, inancından alıkoyup, riddet gibi badireli uçurumlara yuvarlaması; yani milleti İslamiyet’ten çıkarmak için verilen savaşın, buna “Huruv-u ridde” yani riddet için verilen savaşlar ve bunun akabinde kör bir fitne ve milliyetçilik, kavmiyetçilik taassubunun başka yöntemlerle varlığıdır.

* * *

Bunlar, elbette ki tarihimizde çok büyük ibretlerle dolu olaylardır.

1-     Kavmiyetçilik ve ırkçılığa dayalı habis bir ur ve bu urun meydana gelmesinin sebebi de kokuşmuş bir cahiliyenin varlığı.

2-     Toplumu tarihinden, geleneklerinden, hatta fakir-fukaraya sadaka ve nafaka vermesi gereken yerde, ben verirsem malım biter ilkesiyle, düşüncesiyle varlıklı insanlar, hep böyle cimrileşmiş bir vaziyette. Allah’ın toplumsal dengeyi sağlamak için fakir-fukaraya yaptığı yardım emrini ortadan kaldırmak. Allah’ın dininden toplumsal bir usulle soğutmak, şirk ve nifak tohumunu milletin arasına ekmek.

Yukarıda saydığım bu menfi unsurlar maalesef yüz yıldan beri bu memleketimize hükümran olmuştur.

Düşünün değerli okurlar.

Başörtüsü emri, yüce kitabımız Kur’an’ın emri paralelinde olmazsa olmaz bir hükümdür.

Bu hüküm bir bütünlük arz ettiği halde, yani genelleme bir emir iken, Başbakan bunda dahi o kadar zorlanmış ki, şöyle dedi. Tüm kadınlara başörtüsü yasağı kaldırılmış, ancak Askeri birimler, hâkim ve savcılar, polisler hariç.

Yani şayanı dikkattir ki bu, bütünlük arz eden bir emirken, bünyesinde istisna kurallarını taşıyamaz olduğu halde, Sayın Başbakan adeta idare-i maslahatçılık yaparak orada Askeriye, polis, hâkim ve savcılar gibi birimleri istisnaya tabi tutmuştur.

Aslına bakarsan, bu istisna orada kullanılamaz.

Zira bütünlük arz eden, hiç de parçalanma kabul etmeyen bir hüküm olduğu halde, bunları istisna etmiştir, bu da mecburiyet karşısında demek oluyor.

Her zaman dediğimiz gibi, burası Türkiye.

Yani belirsizlikler ülkesi.

İnşallah bir gün gelir, hâkim ve savcılar da, polis bayanlar ve Askeri personel de bu istisnaya tabi tutulmayacaklardır.

En derin saygı ve sevgilerimle…