Hangi Hakkın hesabındayız?

Evet,
Meclis 24. dönem toplantısı dün başladı.
İlk icraatta;
Kadın Milletvekillerinin meclis'e "Pantolonla mı, etekle mi" gelmeleriyle ilgili yasal düzenleme!.
Her ne kadar;
İcraata dönüşmediyse de, "kep düştü kel göründü" misali, bir durum hasıl oldu..
Sevgili okurlar.
Her zaman ifade ettiğim gibi gerçekten ülkemiz zaman zaman deyim yerindeyse manevi sarsıntılar geçiriyor.
Depresyona giriyor.
Yasama erki olan parlamento bazı değişik hallere giriyor.
Milleti de şaşkınlığa çeviriyor.
Halkın çok önemli beklentiler içerisinde, dört gözle bir şeyler beklerken ansızın karşılaştığı "vahim" derecedeki olumsuzluklar yüzünden "sükütü hayale" uğruyor.
Hayal kırıklığı yaşıyor..
Yani der demez, "Bu hallerimize gülelim mi ağlayalım mı?"..
İnanın kendi kendimizi bu soruyu sormaktan alıkoyamıyoruz.
İktidar partisi,
Başbakan Sayın Erdoğan ve kurmayları birçok yönüyle güzel şeyler yapmak isterken!..
Ne hazindir ki; bazı yanlış ideolojilere sahip olan parlamenterleri de yok değil..
Bunların sayıları da az değildir.
Değişik düşünceler, dayanaksız iddialar, daha doğrusu tek kelime ile "kaş yapayım derken göz çıkarma" gayretkeşliğiyle muhalefetin yaptıklarına parmak ısırtıyor.
Yani apayrı bir formülü bulunmayan bir denklem gibi.
Hele kendini bölgede yegâne kurtarıcı olarak göstermeleri..
Muhterem inançlı Kürt halkına sözde sahip çıkıp, elden alınıp gasp edilmiş hak hukukunu tarih boyunca başka BDP’nin tekeline bırakılmışcasına veyahut kurtaracak kahramanlar (!) gibi göstermelik biçimlendirmeler, apayrı garipliklerdir.
İnanın, sevgili okurlar.
Oturup yazı yazmaya başlarken o kadar gündemin yoğunluğuyla karşılaşıyoruz ki, hangisini yazalım, hangisini yazmayalım?
Tereddütten kendimizi kurtaramıyoruz.
Hepsi birbirini kovalayan konular, güncelliğini koruyan olumsuzluklar.
Tabi olumlu olan şeyler de yok değil; ama pek az.
Bakınız,
TBMM 24. Dönem toplantısına başlar başlamaz iktidar partisinin ileri sürdüğü en önemli konulardan birisi köhnelenmiş, darbecilerin ürünü olan bir anayasanın değişmesiyle ilgili muhalefetin tüm partileriyle diyaloga geçmek üzere harekete geçerken bir de insanı kahkahalara boğduran diğer bir şey var ki o da Kadın Milletvekillerinin kılık kıyafet yönetmeliğinden daha fazlasıyla Kadın vekillerin, "Pantolon mu etek mi giysin?" kaziyesi öne sürülmüş ve Meclis komisyonuna havale edilmiş.
Pantolon mu, ceket mi veya etek mi her ne ise!
Bu skandal teklif her nedense Meclisteki Kadın vekilin başörtülü olarak dolaşmasına değinmiyor.
Demek anlaşılan odur ki,
Her şey mubah, her şey tartışılabilir, illa ki İslam’ın ana çizgileri hariç.
Elbette ki;
Milletimizin yüksek vicdanına yerleşmiş, tarihi gelenek ve göreneklerimizden birisi de kadının örtünme ve başını örtme konusudur.
Bir de üçüncü bir konu da, gerçekten şayanı dikkattir.
Kamuoyunu meşgul eden ve düşündüren bir konu ki "Kadınlar işkence görmesin" teklifinin meclise getirilmek istenmesi.
Bize göre de bu konu en önemli konudur.
Ama herhangi bir olay ele alınırken veyahut toplumsal bir problem haline gelmiş bazı önemli olaylar söz konusu iken, öncelikle ve özellikle objektif, yansız ve ideolojisiz olarak o konulara bakmak gerekir.
Ondan sonra da değişik şaibelerden arındırdıktan sonra o konunun üzerine gidilmelidir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.
"Kadınlar işkence görmesin"
Elbette ki vicdanı ve izanı olan herkes bu konunun üstüne gitmelidir, devlet de buna bir çare bulmalıdır.
Ama görünen odur ki,
"Kadınlar işkence görmesin" ifadesi soyut bir kavram içi doldurulmamış, etrafı takviye edilmemiş kupkuru boş bir iddia.
Hep toplumun erkek kesimi suçlanıyor.
Kadının yaptığı kale alınmıyor, önemsenmiyor ve hiç de dikkate alınmıyor.
Öyle anlaşılıyor ki kadın ne yaparsa yapsın, yaptığından dolayı sorgulanamaz.
Bir şeyler yapıyorsa da hep masumiyet karinesi içinde bakılmak isteniyor.
Oysaki ileri sürülen iddia, hiç de dayanıklı bir iddia değil.
Mesnetsiz ve taraflı adeta toplumdaki mevcut olan kirlenme ve bazı kadınların ailelerine, eşlerine, çoluk çocuklarına karşı yaptıkları ihanetler zincirini görmezlikten gelerek, kirli şallar çekiliyor, gibi geliyor bize.
Kadın ve Aileden sorumlu olan iktidar partisinin çiçeği burnundaki gözde Bakanı Sayın Fatma Şahin hanımefendinin dikkatine sunmak üzere bazı sorularımız olacaktır.
Bu sorulara acaba Sayın Şahin ne gibi cevap verecektir.
Onun düşüncesi içerisindeyim.
Sayın Bakan acaba düşünmüyor mu, durup dururken bir eş masum ve güçsüz olan kadın eşine nasıl acımasız bir tavırla işkence yapıyor, bıçaklıyor, öldürüyor veyahut sokağa atıyor?
Bize göre bu tür olayların yüzeysel değil, bilakis devlet eliyle ciddi bir araştırma yapılarak sonucuna varıldıktan sonra bu tür konular meclis gündemine getirilip ve yasa çıkarıp o kocaların haklarında cezai müeyyideleri çıkarıp, o canavar ruhlu eşlerine hak ettiği gereken dersler verilmelidir.
Ama bu şartla.
Rasgele dümdüz giderek değil, her şeyi irdeleyip, araştırmakla olabilir.
Eğer bir kadın, kendi yuvasına ihanet ederek çoluk çocuk sahibi olduğu halde kocasını başkasına öldürtüyorsa ve katil adamla yasak aşk yaşıyorsa, Sayın Bakan Şahin buna ne diyor?
Eğer bir kadın, kocasına ihanet ederek kendi dostuyla, postuyla yaşayıp o kocadan kurtulmak için ev anahtarını verip o dostu olan kişi, gece yarısı kapıyı açıp uykuda kocasını elli beş bıçak darbesiyle öldürüyorsa, Sayın Bakan Şahin Hanımefendi her nedense hiç bunlara değinmiyor.
İlla ki kadın işkence görüyor.
Bana göre bu tür olayların aile arasında Türkiye’nin bir gerçeği olarak varlığını sürdürüyorsa mutlaka ve mutlaka bunun altında bir şeyler yatıyor.
Tek taraflı suçlama demokratik bir uygulama değildir.
Canavarlaşmamış, insanlık cevherinden soyutlanmamış, kendi ailesini çalışıp alın teriyle hanımını ve çoluk çocuğunu beslemiyorsa bir insan, nafakasını temin edemiyorsa, kadın bir şeyler istiyorsa, onunda zoruna gidip "Sen git çalış getir ben yiyeyim" veya gece gündüz mahalle kahvelerinde oturup oyun oynama, kumar oynama edepsizliğine girmiş bir koca maskarası hariç hiçbir eş namuslu, dürüst, evine ve çoluk çocuğuna bağlı olan hiçbir erkek kendi namusuna ihanet edemez.
Tenezzül edip kadınına el kaldırıp, yüzüne yumruk atıp morlatmaz.
Ancak istisnalar hariç, birileri aile terbiyesini ve ciddiyetini korumak için hanımına önemli bazı tavsiyelerde bulunup da hanım o tavsiyeleri yerine getirmeyip, kendine güvenip, başıboş, kocasının izni olmadan fırıldak gibi çarşıya, pazara, sokağa dökülüyorsa; elbette ki Anadolu’da yaşayan ciddi ailelerin hiçbirisi buna izin vermez.
Ama bu demek değildir ki, buna karşılık bir işkence ile kadını yola getirme düşüncesi, o da yanlış.
Peki, Sayın Bakan bunu düşünmüyor mu?
Bunca boşanmalar, yüzlerce-binlerce çiftler evlendikten çok kısa bir süre sonra mahkemelere başvurup, boşanma davasını açıyorlar ve ayrılıyorlar ve yuvalar yıkılıyor.
Bunun sebebi mucibesi nedir?
Bunu devlet neden sormuyor?
Cumhuriyetin kuruluşundan önce Anadolu insanı kaç senede bir boşanma vakasıyla karşı karşıya gelinirdi acaba?
Ama cumhuriyet tarihi içerisinde, bu son elli yıl içinde genç eşler arasında adet halini almış, boşanma olayları gittikçe çoğalmaktadır.
Sormazlar mı, acaba bu nedendir?
Ekonomik sıkıntı mıdır, ahlak sıkıntısı mıdır, kültür ve terbiye sıkıntısı mıdır, iki eş arasında ki ideolojik düşünce midir?
Hiçbir makam, hiçbir iktidar bu sorumluluğu bir türlü göğsüne alıp buna bir çözüm getirmeye niyetli değiller.

* * *

Bugünkü sohbetimize başlık olarak koyduğumuz "MECLİSİN İLK İŞİ ANAYASA DEĞİŞİMİ Mİ, KADIN MİLLETVEKİLLERİNİN MECLİSTE PANTOLON İLE DOLAŞMASI MI VEYA İŞKENCE GÖREN KADIN HAKLARI MI?!!" bu ifade yazdıklarımın bir icmal levhasıdır.
Anayasanın değişimi ile ilgili ise yarın daha kapsamlı, daha geniş, daha mesnetli ve dayanaklı konulara değinerek detayıyla sizinle paylaşacağız.
Özellikle "Laiklik, Demokrasi, Cumhuriyet" ve "Devletin biçimlendirmesi" "Değiştirilmeyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri" bilimsel ve hukuksal tarihi gerçeklere dayandırarak sizinle inceden inceye irdeleyeceğiz..
En derin saygılarımla.