HİZMET AŞKI MI, HİDÂT AŞKI MI?!!

Evet, sevgili Söz okurları…

Gerçekten ülkemiz siyasal alanda gittikçe anormalleşiyor.

Sayın Başbakan çok iyi niyetle terörü bitirme mücadelesi içerisindeyken, bir türlü o hususta herhangi bir gelişme kaydedilemiyor.

Ancak dünkü yazılı medyamızın sürmanşet ve manşetlerinde Başbakanlık Konutunda Başbakan ile Leyla Zana’nın görüşmesini taşıması Türkiye’nin yeni gelişmelere ve gerçek demokratikleşmeye bir milat olarak kaydedilmiş ve ümit verici bir gelişme olmuştur.

Türk medyasının birinci sıradaki gündemi buydu.

Kürt sorununun çözümü için devreye giren Leyla Zana kamuoyunun merakla beklediği randevuya 10 dakika önce geldi.

Erdoğan-Zana görüşmesine Demokratik Açılımdan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da katıldı.

Başbakan Erdoğan, kendisi için “Kürt Sorununu çözeceğine inanıyorum” diyen Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’yı Başbakanlık Resmi konutunda ağırladı. Yaklaşık 1,5 saat süren toplantıyı değerlendiren aydınlar “Herkes elini taşın altına koysun. Görüşme çözüm için milat olsun” mesajı verdiler.

Gerçekten bu olay bir gelişmedir hem de ümit verici bir gelişmedir.

Aslında Türkiye bana göre Leyla Zana’yı tanıyamamıştır.

Leyla Zana bölgemizde asaletli ve çok değerli bir ailenin kızıdır.

Kötü niyetli bir insan değil.

15 sene gibi uzun bir süreç cezaevinde yatmasının sebebi de herhangi bir suç işlememişti, devletin tarihi ırkçılığa dayalı yanlış politikaları nedeniyle TBMM’ne seçildiği halde yemin merasiminde Kürtçe ifadeler kullanmaktan dolayı meclisten apar topar kolundan tutulup, cezaevine götürüldü.

Bakınız, bugünkü Türkiye’de gelişen demokratikleşme manzarası, o günkü karanlık manzarayı adeta yalanlıyor ve inkâr ediyor.

“Ama zararın neresinden dönersen kardır” misali Leyla hanım, bu düşünceyle elini taşın altına koymuş ve Başbakanlık kapısını çalmış, Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile dünya kamuoyu nezdinde oturmuş.

1,5 saat gibi uzun bir süreyle karşılıklı olup bitenleri dile getirmişlerdir.

Türkiye için özellikle bu coğrafyamız için elbette ki inkâr edilmez, yepyeni terû taze bir gelişme.

Kim ne derse desin, bize göre bu olay tarihi bir olaydır ve bir milat olarak kaydedilecektir.

Bu hususta özellikle Sayın Başbakanımızı tebrik ederken, Sayın Leyla Zana’yı da candan kutlar ve bu yürekli atılımlarından dolayı başarılar dilerim.

* * *

Ama madalyonun diğer yüzüne bakıldığında yöremizde özellikle Diyarbakır’ımızda AK Partiye mensup il teşkilatları olsun, bazı milletvekilleri olsun, tutumları ve siyasi davranışları hiç de iç açıcı değildir.

Halk böyle siyasal gelişmelerden çok tedirgin ve şikâyetçidir.

AK Partinin özellikle Başbakanımızın ülkemizin tüm kesimine yararlı bir siyaset icra etmesinde ümitlenen halk büyük salt çoğunluğuyla oy vermiş, bu partiyi yeniden iktidara getirmiş.

Ama ne yazık ki bu yöreden seçilen bazı milletvekilleri önceki dönemdeki milletvekillerinden kat kat daha fazla yanlış siyaset yapmaya demokratik uygulamalar çerçevesinde demokratik, yansız bir tutumla yola çıkıp, halkı temsil etme görevini yerine getirmesi gerekirken tam tersine, kamuya el atarak partizanca yanlı politika yürütmekten kendilerini bir türlü alıkoyamıyorlar.

Gâh bu yana gâh o yana.

Örneğin Dicle Üniversitesinin rektör seçiminde BDP yanlısı ve tüm aktifliğiyle sol görünümlü ve Diyarbakırlı olmadığı halde hiç sevilmeyen bir adayı desteklemeleri ve iki tane milletvekilimizin illa ki her ne pahasına mal olursa olsun bu adayın rektörlüğe getirilmesi için Cumhurbaşkanlığına kadar gidip başvurmaları doğrusu çok düşündürücüdür.

Hele iki gün önceki Dicle Üniversitesi Mezuniyet töreninde de iktidar partisine mensup hiçbir milletvekilinin hatta il başkanının bulunmaması bizi şu soruya sürüklüyor.

Bakınız, acaba kimler kimlerin yanında?

BDP’ye ve PKK örgütüne yakın bilinen insanların saf bağladığı yerde AK Parti milletvekillerinin de oraya destek vermeleri gerçekten partinin yörüngesinden, halkı inancı paralelinde değil başka yörüngeye kayması aşikârdır.

Her zaman dediğimiz gibi bu Başbakana yazıktır ve AK Partiye yazıktır.

AK Parti; muhafazakâr, inançlı bir camiadan gelen oylarıyla AK Parti olmuştur.

Yoksa “hizmet aşkıyla yola çıkıyorum” derken hidât aşkına dönüştürülmesi yani hileye ve kişisel ranta dönüşmesi gerçekten düşündürücüdür ve “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” ilkesine terstir.

Hele hele DEDAŞ müdürlüğündeki dönen dolaplar, oynanan oyunlar ve bu oyunların aktörleri yine Diyarbakır’dan milletvekili olarak seçilen bazı zevatın böylesine taraf tutmaları partinin ne siyasetine ne de şanına şerefine yakışır.

Yıllardan beri DEDAŞ’ın bünyesine yerleşmiş, çöreklenmiş ve tüm geçmişleri şaibelerle geçmiş ve zaman zaman medyanın manşetlerine taşınmış rantiyeci bir kesimi orda tutması ve Müdür Nihat Nurbaki’yi yerinden alıp kendi yakınlarını ve yandaşlarını oraya oturtturması bu partinin affedilmeyen ayıbıdır.

İnanın, sevgili okurlar.

Bu kurum yani DEDAŞ, yıllardan beri kişisel rant, usulsüzlük ve yolsuzluklarla dopdolu icraatları yüzünden defalarca kendi elemanlarını özellikle sayaç okuyanların mahkemelik olup, tutuklanmalarına rağmen hala da “bu benim abimdir, bu benim yandaşımdır, bu benim aile dostumdur” gibi düşünceler partinin ciddiyetini zedeliyor.

* * *

Halk, bir önceki siyasilerin icraatlarını beğenmedikleri için onları tekrar seçmemiştir, bırakın seçilmeleri listelere bile konulmalarına müsaade etmemiştir.

Onlar da zaman zaman böylesi gayriciddi tutumları yüzünden, kişisel rant ve çıkar veya yakınlarına yaranmak için çalışılmıştı; ama halk bunu tespit etmişti.

Bu antidemokratik tutum halkın infialine ve büyük tepkilere neden olmaktadır.

Hatta halk, zaman zaman bu tür siyaseti güden anlayışlara şöyle sesleniyor;

Lütfen, elinizi kamudan çekiniz. Partizanlığa veya yanlılığa dayalı siyaset yapmayınız, devlet dairelerinden milletvekilliği gibi şerefli bir sıfatınızı küçük düşürmeyiniz.

Siz eğer halkın teveccühüne mazhar olup, seçilmiş TBMM’ne gitmişseniz, hedefiniz bu yöre insanlarını ekonomiksel sıkıntılardan kurtarıp, devlet imkânlarını buraya çekmeniz için seçilmişsiniz.

Aşsız, işsiz olan, fakru zaruret içerisinde kıvranıp dolaşan insanların geleceğini garantiye bağlamak için mücadele vermeye gitmişsiniz.

Hizmet aşkıyla yola çıkıp, milletvekili olarak “Beni seçin” diyen insanların, madalyonun yüzünü ters çevirip hidât ve hile oyunlarına girmemesi gerekir.

Bunu kendilerinize düstur ve ilke olarak tutmanız tüm kamuoyunun arzusudur.

Eğer DEDAŞ gibi bir kamu kuruluşunun bünyesinde şaibeler doğrultusunda nam veren insanlar kilit noktalara getirilmeye çalışılıyorsa halk bunu kabullenemez.

Hele hele 4 yıldan beri Dicle Üniversitesinin çok büyük sükûnetle tedrisat yapan bir yönetimle mücadele edip, ne idügü belirsiz insanları desteklemek için devletin önemli makamlarını zorlamaya çalışmak, doğrusu bu tutum da halkla ters düşmeniz demektir.

Size tavsiyemiz, halka karşı itibarınızı sarsmayınız, ciddi siyaset yapınız ve ciddi görevler sizin hedefiniz olsun.

Yoksa 4 sene gibi bir kısa süreç çok yakın biter.

En derin saygılarımla.