İÇTEN VURULAN İSLAM DÜNYASI!!!? (II)

Evet, değerli okurlar.

Dün de köşemizdeki sohbetimizde ifade etmeye çalıştığım, İslamsız bir İslam dünyası içten vurulmaktadır.

Gerçekten hali âlem meydanda…

Bugün batı ve diğer emperyalist ülkeler, İslam dünyası olarak adlandırılan özellikle Ortadoğu ülkelerini birbirine düşürerek coğrafyayı kan gölüne çevirmiş durumdalar.

Dikkat edin akan her kandamlası, atılan her kurşun onlara güç ve parasal kazanım olarak dönüyor.

Çünkü silah satma mutluluğu içerisindeler.

Yaşanan vahşet durumu da, bıyık altından gülerek seyretmektedirler.

***

Ufak devletçiklere bölünmüş İslam dünyası ne hazindir ki var gücüyle küfür sistemleriyle yönetilmeye çalışılıyor.

Ve her gün biraz daha bölünmeye yüz tutmuş vaziyettedir.

Rasgele…

Kimin ne yaptığı, neye hizmet ettiğinin farkında olmayan bir anlayışla karşı karşıyadır bugün İslam dünyası!

Hal böyle olunca yürekleri paralayan, insanları çılgına dönüştüren İsrailoğullarının vahşeti her şeyi anlatmaya yeter de artar bile.

Tarihi şöyle bir hatırlarsak.

Osmanlı'nın son yılları.

Siyon ve haçlı emperyalizmi işbirliği yaparak ilk önce Osmanlının içine bölünmeye yönelik nifak tohumunu ekti.

Ve akabinde Selanik’te oluşan Yahudi dönmelerini İstanbul’a kadar uzattı.

İstanbul’a el altından müdahale eden Siyonist anlayış, Osmanlı’nın elinde bulunan Hilafet-i İslamiye’yi kısa sürede dağıttı?

O günkü proje, cihanşümul bir devleti bir çırpıda içten yıkarak dağıttı.

Şöyle ki, 1908’lerde II. Meşrutiyet’i Sultan Abdülhamit’e dayatarak kurdurdular.

Bir sene içerisinde ucuz fetvacı din adamlarından "Abdülhamit’e iş görmez" fetvası çıkarıldı.

Nihayetinde masonlarla dopdolu ittihat ve terakki cemiyeti kuruldu.

Ve böylece devlet yıkılmış, dağılmış, içlerinden ittihat ve terakki cemiyeti içinde mason kişilerin hâkimiyetiyle devlet ele geçirilmişti.

Devlet I. Dünya Savaşına sokuldu.

Yenik düşerek, devlet yok olup gitti.

Yahudi Selanik dönmelerinin hâkimiyetiyle İstanbul İngilizler tarafından işgal edildi.

Görülen lüzum üzerine, "Siyonist-Haçlı Emperyalist" güçler İstanbul’u terk edip gitti idiyse de yerlerine tayin ettikleri, belirttikleri, ittihatçıların yetiştirdiği insanlar, devleti eline geçirdi.

İşte o günden bugüne kadar Türkiye’deki kurulan cumhuriyet sonrasında gelen giden iktidarların hiçbirisi iki yakasını bir araya getirememiştir.

Ülke daima; kan, gözyaşları, terör, bölünme korkusu ve endişesi içerisinde olmuştur.

Onun için diyorum ki, bugünkü plan, dünkü planın aynısı olup, paralellik arz etmektedir.

Daha açık ifadeyle, "böl, parçala ve yok et" planı 2. Meşrutiyetin kuruluşundan bugüne kadar devam ede gelmektedir.

Bakınız güçsüz kalan bir Türkiye, yeniden toparlanmaya çalışırken bugün yeniden aynı güçler devreye girmiş durumdadırlar.

Çünkü gerek dış politikada olsun, gerek iç politika da olsun adeta Osmanlının başına ne gelmişse, derin devletin gizli odakları, AK Parti iktidarını da bu şekle sokmaya çalışıyor.

Suriye, Irak, Filistin ve nihayet Gazze’nin karşı karşıya kaldığı katliam fitneleri?

Nerede ise Türkiye’ye sızdırılmaya çalışılıyor.

Kuşkusuz bu proje de aynı emperyalizmin eski projelerinin ta kendisidir.

* * *

Yıllardan beri insan kıyımına düşen Irak ve Suriye, nerede ise bir İslam ülkesi durumunda değil de komünizm istilasına uğrayan birer müstemleke durumuna girmiştir.

Amerika’nın Irak’ı işgal edip gittikten sonra, Kuzey Irak Kürt bölgesi biraz rahatlık içerisinde kendini yönetmeye çalışmak istemiş ise de son iki üç aydan beri Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adı altında oluşan bir örgüt, Irak’ı da Kuzey Irak’ı da nerede ise ele geçirmiş durumdadır.

Suriye’de; zaten komünist, Marksist dehşetini saçan satılmış bir megalomanyağın elinde halk perişan halde Türkiye’ye ve diğer komşu ülkelere kaçmak zorunda kalmış.

Keza Çin’in kuzeyindeki Müslüman Uygur Türklerinin de Çin ordusu tarafından erkekleri öldürülüyor, kadınları götürülüyor olması da çok düşündürücüdür.

Afrika’nın da birçok ülkesi aynı durumdadır.

Peki, İslam ümmeti bugün böyle pozisyonlara mı girecekti?

Bize göre hayır.

İslamiyet var olduğu müddetçe ona intisap eden toplumlar, ne şekilde olursa olsun hiçbir zaman yenik düşmezler.

Ama ne vakit ki İslamiyet vasfını yitirdikleri zaman, İslam’ın ana ilkelerini bünyesine taşımayıp da rasgele abuk sabuk konuşabilen, akıl gevezesi boşboğaz kimlikler, böylesine milletlerin başına geçerse..

Her birisi batıl ve inançsız ideolojileri millete yutturmaya çalışınca o ümmet artık ümmetçilik vasfını yitirmiş duruma giriyor ve bölük pörçük olmaya yüz tutuyor.

* * *

İnandığımız, bağlı bulunduğumuz ve ona intisap etmekle şeref duyduğumuz yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetleri bu hususta zaten bizi uyarıyor.

Ama en dikkat çekici olan uyarıcı ayetlerden bir bölümü de “Şura” suresinin 13, 14. ve 15. ayetleri şiddetle İslam topluluğunu uyarıyor ve dikkat çekiyor.

Nitekim 13. ayetin yüce meali şöyledir;

““Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya da şöyle emretti.

Dininizi ayakta tutun, ikame edin ve bölünmeyin.

Fakat senin kendilerini çağırdığın davet, bu müşrik ve küfür sistemlere ağır geldi”

14. ayet ise;

“Kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri, ancak, birbirini çekememekten oldu. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Arkalarından Kitaba varis kılınanlar da ondan şüphe ve endişe içindedirler.”

Ve son olarak 15. ayet;

“Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: 'Allah'ın indirdiği Kitap'a inandım; aranızda adaletle hükmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O'nadır.”

Keza “En'âm” suresinin 159. ayeti de bizi şöyle uyarıyor;

“Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır, yaptıklarını onlara sonra bildirecektir”

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Tüm çıplaklığıyla yüce İslam dini bize gerçekleri ve olayları göstermektedir.

Olup bitenlerden ders almamız için, bizi şiddetle uyarıyor ise de işimize gelmez diye aramıza sokulan nifak tohumlarının, bizi nereye kadar götüreceği büyük belirsizlikler içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Allah encamımızı hayreylesin.

Amma Allah’tan ümit kesilmez, yine ona yönelmemiz gerekir.

Yoksa bir İslam ümmeti böylesine içten vurulma tehlikesini kaldıramaz.

Dün de burada ifade ettiğim gibi adı Ahmet, Mehmet, Ali, Veli ise de kesinlikle casusluk ve ajanlıkla görevlendirilerek, içimizde yetiştirilen hain anlayışlar, bizi bu hale sokmuştur.

Yüz sene evvel Yahudi dönmelerinin kurmuş olduğu masonluk teşkilatları vasıtasıyla adım adım hedefine ulaşmış ve Osmanlı’yı istila etmiş ve yeryüzündeki tüm İslam ümmeti bölük pörçük hale gelmiş, bugün kesinlikle aynı proje değişik versiyonuyla devam etmektedir.

Gaflet uykusuna dalmaya devam eden İslam ülkeleri bakalım ne zaman uyanacak?

En derin saygı ve sevgilerimle.