İÇTEN VURULAN İSLAM DÜNYASI!!!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Ortalık toz duman.      

Vahşi canavar durumundaki çağımızdaki insan kılığındaki kurtlar, gerçekten dumanlı havadan faydalanmak istiyorlar ve faydalanmaktadırlar.

Küfür dünyası, küfrün karanlığında adeta yüzüyor.

Hazırladığı plan ve projeler, İslam dünyasına karşı komplo teorileri ve tuzaklar hiç akla hayale gelmez tahribatla kan akıtıyor.

Evet, gerçekten bunların İslam dünyasına ve tüm insanlığa karşı yapmış olduğu mezalim, oluşturdukları sömürü düzen ve gerçekleştirdikleri emperyalizm diktası karşısında, hiçbir millet ve devlet dayanamaz durumdadır.

Kan gövdeyi götürüyor.

Kargaşa, kavga, gözyaşları!

Nice ocakların söndürülmesi, nice insanların evini-barkını bırakıp göç etmesi..

Açlık, susuzluk, perişanlık..

Öyle ki yalın ayak ve çıplak halleriyle ülkelerini terk edip kaçıyorlar.

Komşu ülkelere sığınabilmek için.

İltica edebilmek için..

Ama dünya olup bitene ketum!

***

Amerika..

Sözüm ona medeni, çağdaş, baş döndürücü teknolojisiyle havalarda uçan Amerikan ejderhası..

O ejderha ne var ki, İslam ülkeleri olunca timsaha dönüveriyor..

Ve bugün yapmış olduğu mezalimden dolayı timsah gibi sevinç gözyaşları döküyor..

İğrençlik..

Ve bir o kadar da düşündürücüdür.

İslam dünyasına karşı büyük bir ittifak içine giren ABD ve kıradlaşmış, maymunlaşmış bir İsrailoğullarının ittifakları, hele hele Mısır gibi, Suudi Arabistan gibi Müslüman geçinen münafık yönetimlerin de yanlarında yer alması, Ortadoğu’nun, özellikle Kuzey Irak’ın üzerine oynadıkları rol ve çizdikleri plan proje, akıllara durgunluk verir.

Yüce kitabımız Kur’anın deyimiyle dağları eritir, bunların hileli tezgâh ve komplo teorileri..

Nerde kaldı ki insan?

Bunlar hiçbir zaman İslam dinini ve Müslümanları sindirememişlerdir.

İslam dünyasını karşılarında insanlık değil de adeta birer yemlik çerez durumunda olduklarını görüp düşünen bu emperyalist hıyanet erbapları hiç bir zaman İslam dünyasına hakk-ı hayat vermezler..

Vermemek için de proje üretiyorlar.

Hiç kuşkusuz ki yeryüzündeki insanlığın yaşam hakkı ve hukuku, kendini ileri gören ve yeryüzünün patronu durumunda sananların, garantisinde olması lazımken, tam tersine insanlara, özellikle İslam dünyasına hakk-ı hayat vermemekle beraber, yaşam hukukunu da alt-üst ediyorlar.

Oysa ki yüce Allahû Teâlâ, insanlık dünyasının tümüne "hayat hakkı" hibe etmiştir.

O hayatı veren ve yaşatan, ancak o yüce kudrettir.

O hayata son veren de yine odur.

Yani hakk-ı hayat, hayatı veren Allah’a aittir ve günü gelince o hayatı geri alan da yine onun yedi kudretidir..

Hiç bir zaman insanların elinde değildir.

Ama tüm insanların hayat hakkı, yaşam tarzı, hukuk-i ilahide mahfuzdur (saklıdır), kimse o hakkı kimseden zorla alamaz.

Tüm insanlık dünyasının günlük hayat akışları, sosyal dengelerini de veren yine Allah’tır..

Yahudiler değildir..

BM hiç değildir.

Bu hayatı biçimlendiren de tarih boyu yine Allahû Teâlâ biçimlendirmiştir.

Zulümle, küfürle, inatla, kan dökmeyle ve ne kadar kazurat-ı beşeriye pislikleri varsa bunları bertaraf etmek için, yine o insanlara hayat veren Allahû Teâlâ tarafından Peygamberler gönderilmiştir.

Ve o Peygamberlerin sonuncusu da Efendimiz (s.a.v) olmuştur.

Ve o insanların hayat biçimlendirmesi ona emanet edilmiştir.

Ve onunla beraber vahiy olarak gönderilen Kur’an-ı azimûşşan’da açık olarak belirtilmiştir.

Kime hakk-ı hayat verilir, kime hakk-ı hayat verilmez..

Allahû Teâlâ Kur’anda birtakım hukuk manzumelerinde belirtmiştir.

Elbette ki Allah’ın göstermiş olduğu bu şaşmaz yol, insanlığa bağışlanmış bir hayat projesidir, kimse bunu deldiremez.

İllaki küfür sistemleri hariç!

Zulüm sistemleri hariç..

Karanlıktan ibaret dayatma rejimler hariç.

* * *

Yüce İslam dininin tüm insanlığa vermiş olduğu hayat hakkı, yaşam hukuku elbette ki rasgele bir hayat değildir.

İnsanlara zarar vermeyen hayattır.

Fesat ve fitne unsuru durumuna girmeyen bir hayat hakkı İslam nezdinde mahfuzdur.

Ama insanları ahlaken fesat ve fitne uçurumlarına sürükleyen, insanlara hakk-ı hayat verilemiyor.

Kur’an bunu net olarak açıklıyor.

Zulme ve düşmanlığa yaşam hakkı verilmez.

Batı dünyasının, insanların hakkını-hukukunu gasp etmek için kanını emerek birer müstemleke durumuna sokmak isteyen hayat, hayat değildir.

O hayatın sürekli olarak devam etmesi de söz konusu olamaz.

* * *

Nitekim Allahû Teâlâ, insanlık dünyasının içinde kime hakk-ı hayat veriliyor, kime hakk-ı hayat verilmiyor, biçimlendirmesini “En’âm” suresinin 122. ayetinde bize açıkça buyurmaktadır.

“Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu ile karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu bir midir? Kafirlere de, işledikleri kötülükler güzel gösterilmiş olduğu halde onlar farkında değiller”

Yani ayetin yüce mealinden anlaşılan budur ki küfür karanlığıyla insanlığı kirleten ve insanlara zulmedenlerle, insanlara aydınlık verenlerin hayat hakkı bir değildir ve olamaz da.

Zira İslam hukukunun görüşüne göre kafir dünya hayatında ne kadar üstün seviyede yürürse yürüsün, İslamiyet için onun o şaşaalı hayatı ve güçlü görünümü peşinen ölmüş durumdadır.

Zira hem dünyada hem ahirette rahatlayıcı bir barınağı yoktur.

Müslümanın nurlu ve aydınlatıcı hayatı ise bu dünyadan tut, öbür dünyaya kadar uzanmaktadır.

Onun için, gerçek inananlar bu dünyada ne kadar rahat yaşarlarsa, insanlara o kadar hayat hakkı vermiş olurlar.

Zira insanları kurtuluşa ve saadete davet ederken, küfür sistemi içerisinde bocalayıp, boğulanlara da hakk-ı hayat verilemiyor.

Çünkü insanlığı gittikçe bulaşıcı hastalıkla kirletmeye çalışıyorlar.

* * *

“Ankebût” suresinin 64. ayetinde Allahû Teâlâ yine hayat şeklini ve hakkını biçimlendirirken şöyle anlatmaktadır;

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Eğer bilirlerse”

Sevgili okurlar!

İslam hukuku şu gerçeğe inanıyor.

İnsanlık için hayat hakkı kutsaldır, dokunulmazdır, ta ki böylesine kutsal bir hak kazanma fırsatıyla Allah’ın insanlara göndermiş olduğu emanetlerini gerçekleştirmek için, Allahû Teâlâ’nın insanlara vermiş olduğu emanet mükellefiyetini yaşatmak için, ta kıyamet gününe kadar semeresini ve meyvesini bu dünyada aldığı gibi, öbür dünyada daha fazlasıyla almaktadır.

İslam hukuku, hayat hakkını kutsi görüyor, yalnız insanlar için değil, hatta bitkiler, ağaçlar ve kuşların da hayat hakkını kutsal görüyor.

Bunlar tümüyle, İslam’ın ana ilke ve kuralları içerisindedir.

Bunu idrak edemeyen emperyalist, sömürücü, küfür ve zulüm dünyası bu dünyanın sonunun geleceğine inanmıyor.

Hele hele ahireti de hiç tanımıyor, onun için aldatıcı bir şekilde kendi kendini oyalıyor.

Ama elbette şairin dediği gibi;

“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hep böyle müebbet mi kalır zulmet-i alem”

Bu âlemin zulüm karanlığı ebedi mi kalacak.

Hayır, hiç de öyle değil.

Tüm insanlık dünyası, bir an evvel bu küfrün sonlandırılmasını tüm ciddiyetiyle beklemektedir, dört gözle intizar ediyoruz.

İslam dünyasına karşı yapılan en karanlıklı zulüm, değişik versiyonlarla elinden maddi hayat hakkı alındığı gibi, manevi hayat hakkı da alınmıştır.

* * *

Evet..

Gerek Selçuklu'lar döneminde olsun…

Gerek Osmanlı döneminde olsun..

Gerekse de 124'ten günümüze kadar geçen zaman dilimi olsun..

Ne yazık ki, "bin yıllık tarihimiz" elimizden alınmıştır.

İnanan İslam ümmetinin din öğrenimini simgeleyen medreseler kapatılmıştır.

Ejdadlarımızın Kur’an harfiyle öğrendiği bin yıllık hayat kültürünü anlatan harfler değiştirilmiştir.

Latin harfleri öğrenim ve öğretim hayatına sokulmuş ve öğretilmesi mecbur kılınmıştır.

Din ile devlet işleri..

Din ile millet işleri birbirinden uzak kalması için sekülarizm yasalaştırılmıştır.

İslam’la, hukukla, tarihle yakından uzaktan bir alakası olmayan, insanlığın görüşlerinden ibaret olan bir anayasa şekli biçimlendirilmiş ve zorla kabul ettirilmiştir.

Ülke çapında yıllardan beri İslamiyet’i anlatmaya çalışan ulema kesimleri cezalandırılmıştır ve bunları kabullenmeyen nice İslam ulemaları toplu vaziyette kalabalık toplumun içinde darağacına gönderilmiş ve idam edilmişlerdir.

Tüm bunlar yakın tarihimizde Türkiye’de yaşandığı gibi..

Bugün Mısır’da, Suriye’de, Şam’da, Halep’te, Bağdat’ta, Musul’da, Kerkük’te, Afrika’da, Uzakdoğu’da, Türkiye’de hep böyle yaşana gelmektedir.

Böylece Kur’anda hayat ve yaşam hakkı emanet olarak gösterildiği halde o hak, bugün elinden alınmış durumda.

En derin saygı ve sevgilerimle.