MİLLETİNE KARŞI KOMPLO TEORİLERİ HAZIRLAYANLAR NEREDE?!!

Evet, sevgili SÖZ okurları.
Medyanın gündemi yine dop dolu.
Türkiye 1993’lü yıllardan 2000’li yıllara kadar çok önemli olaylarla karşı karşıya kalmıştır.
O dönemlerde yaşanan olaylar hem devleti, hem de milleti derinden sarsmıştır.
Ülke çok tehlikeli badirelerin eşiğine gelmiştir.
Coğrafya nerdeyse o günlerdeki kirli karanlık olaylardan dolayı bölünme noktasına gelmişti.
Bugünkü yazımıza ana başlık olarak kullandığımız;
"Milletine karşı komplo teorileri hazırlayanlar nerede?" ifadesi boşuna değildir.
Tarihi belgelere ve olaylara dayanarak ileriye sürmüş olduğumuz konular iddia ve varsayımlardan ibaret değildir.
Tarihi gerçeklerdir.
Ne hazindir ki; O dönemlerde olup bitenler, faili meçhuller, köylerin boşaltılması, hasat dönemlerindeki harmanların yakılması, köylüleri şehirlere sürükleyerek zorla göç ettirme olayları o günlerde bölgede devleti elinde tutanların gölgesinde cereyan ediyordu.
Bölgemizde yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da JİTEM’le çeşitli terör örgütleri arasında şekli bir kavga görünümü tamamıyla yüzeyseldi ve gerçek dışıydı.
Aslında karanlıkların hedeflediği stratejik bir senaryoydu.
Birileri masum insanların kanından, canından, malından ve ezilmelerinden beslenme hususuydu.
Bu itibarla olup bitenlerin sonuçlarına bakıldığında gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Örneğin; Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’nin bünyesinde oluşan JİTEM, Ergenekon, PKK ve Hizbullah çeşitlemeleriyle bir noktada birliktelikleri söz konusuydu.
Ve bugünkü Ergenekon manzarasının görüntüleri o günkü olayların birer kanıtlayıcı delilleridir.
Bunun kanıtlayıcı delili de; iki gün önce medyanın manşetlerinde yer alan;
Ve Türkan Saylan'ın Başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin PKK ile ilişkisinin ortaya çıkması.
Daha nice bunun gibi "işbirlikler" söz konusu!..

* * *

Bakınız;
Dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’ten tut, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın Paşasına kadar, Hulusi Sayın Paşasına kadar ve Jandarma Yüzbaşı Cem Ersever’e kadar…
..Ve Diyarbakır Emniyet Müdürü merhum Gaffar Okkan ile beş koruma memuruyla beraber bir faili meçhule kurban gitmeleri her şeyi açığa vurmaktadır.
Hani diyorlar ya "Tarih olayların en büyük müfessiridir"
Gerçekleri ortaya koyan en büyük unsur "Tarih ve zamandır".
Devletin bu önemli kişileri başta olmak üzere bir çok kişinin faili meçhule kurban gitmeleri düşündürücüdür.
Üç yıldan beri ortaya konulan Ergenekon’un darbe müteşebbisleri o günlerin önemli komutanlarıdır.
Devletimiz güçlü bir devlet olmakla beraber kendi bünyesinde yetişen ve ülkeye hizmet veren önemli insanların bir meçhule kurban gitmesiyle kimler tarafından suikasta uğramış olduklarının bilinmemesi..
Burada ya devletin zafiyeti söz konusudur veyahut da işin içinde derin karanlık maceraların varlığı söz konusudur.
Bu her iki şıktan başka bir şey düşünülemez.
O nedenle;
Bu tamamen devletin bir ayıbıdır.
Yıllardan beri görsel medya olsun, yazılı medya olsun, birinci sayfalarında veya ekranlarında bu karanlık senaryoların iç yüzü yer almaktadır.
Artık bugün herşey açığa  çıkmıştır.
Hani derler ya;
"Kep düştü, kel göründü" misali..
Kimler tarafından, nasıl yapıldığı artık Hindistan’daki sağır sultan bile duymuş durumda.
O günün Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın koridorlarında kahraman (!) bir JİTEM İstihbarat Komutanı olan Cemal Temizöz kader tecellisi olmalıdır ki yaptığı mezalimden dolayı bugün eli kelepçeli aynı resmi üniformalarla, aynı adliye sarayının koridorlarında mekik dokumaktadır.
Ve onun gibi daha nice 28 Şubat’ın kahraman mucitleri (!) olan rütbeli zevat Silivri Cezaevi’ni bugün doldurmuş durumdalar.
Hele son günlerdeki Gölcükte ortaya çıkan sekiz – on çuval dolusu on binlerce geçmişe yönelik yeraltına gizlenmiş evrakların ortaya çıkarılması.
Önümüzdeki günlerde ve aylarda çok büyük gizlenmiş tarihi bilgiler ortaya çıkacaktır.

* * *

Bakınız, dünkü medyamızın bazı önemli haberlerinden birisi de Gölcükte çıkan belgelerle ilgili..
Gölcük donanma komutanlığında ele geçirilen on çuval belge, darbe teşebbüsü davalarını yakından ilgilendiriyor.
Belgeler başta balyoz olmak üzere;
"HÜKÜMETE VE HALKA YÖNELİK KARANLIK KOMPLOLARIN YER ALDIĞI İRTİCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI DAVASININ SANIĞI ALBAY DURSUN ÇİÇEK VE POYRAZKÖY CEPHANELERİ SANIKLARI BÜYÜK ÇAPTA TEDİRGİN EDECEK NİTELİKTE"
"Çünkü paraflı yazılı ve imzalı binlerce belge davalarda resmi delil haline gelecek, ayrıca ek iddianameler hazırlanır, davaların genişleme ihtimali bulunuyor.
Olayların diğer bir boyutu ve en önemlisi de ortaya çıkan belgelerin 28 Şubat ve Batı Çalışma grubu faaliyetleri açısından yeni bir yargı sürecinin işaretlerini vermesi. Tüm bu gelişmeler askeri casusluk soruşturması bittiğinde süren dava ve soruşturmalarla ilgili yeni tartışmaların başlayacağının birer göstergesidir."
Halkına tuzak kuran, millete komplo teorileri hazırlayan bu tür hıyanet çeteleri ne hazindir ki devletin en önemli kurumlarının bünyesinde türemiştir.
Bir önceki SÖZ Gazetesinin manşetinde şöyle bir haber okuduk.
"MEÇHULLER HAYATLARI KARARTIYOR"
"Doğu ve Güneydoğu’da köy baskını, dershane önüne koyulan bombalı araç, minibüs taranması, termosa yerleştirilen bomba düzeneği ve atılan Molotof kokteyli ile yaşamını yitirenlerin yanı sıra her yıl çok sayıda çocuk "BİR CİSİM"in yol açtığı patlamada hayatını kaybediyor veya yaralanıyor.
Faili meçhul patlayıcı cisimler ayyuka çıkmıştır.
Doğu ve Güneydoğu’ya hitap eden bölge hastanesi konumundaki Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne belirsiz cisim patlaması sonucu yaralı olarak gelen 30’u çocuk 90 kişi tedavi edildi.
Tedavileri yapılan 90 kişide de organ kaybı meydana geldiği nice raporlarla belirtilmiş durumda"
Bu yazılan çizilen tarihi birer gerçeklerdir ve bunların yüzde 90’ı faili meçhul olaylar ve bu faili meçhullerin uzantıları 28 Şubat 1997’li yıllara dayanmaktadır.
Bölgede bulunan ve bir türlü işin içinden çıkılamayan olaylar artık gün gibi aşikârdır.
Her şey bilinmektedir.

* * *

Bunları hazırlayanlar mevcut..
Şimdiki derdest olan dava dosyalarının hemen hemen tümü o karanlık dönemlerin birer uzantısıdır.
Evet, dönemin Jandarma İstihbarat Şube Başkanı Cemal Temizöz
Evet, dönemin Asayiş Bölge Komutanı meşhur şarapçı Çetin Doğan.
Evet, dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt.
Öylesine zincirleme olarak sıralandığında geriye dönük yani daha öncesinden başlamak üzere düşünülürse o dönemin Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu..
Sözüm ona bir operasyonda beraber bulunan Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın birliğin içinde kanas kurşunuyla vurularak şehit düşürülüyor, Eşref Hatipoğlu sapasağlam.
Ve her nedense olay olup bitenlere karışıyor ve yok olup gidiyor.
Sonra ortaya çıkıyor ki; kanas kurşunu asker patentli..
Artık bilemiyoruz ne diyelim?
Bakınız, bu kişi yani Eşref Hatipoğlu..
16 Eylül 1999 tarihli Kişiye Özel iki sayfadan ibaret İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’na yönelik komplo teorileriyle dopdolu bir fişleme dilekçesi gönderiyor..
Şahsıma yönelik..
Yani o dönemin Söz Gazetesi sahibi Mehmet Ali Altındağ olarak benim ve oğlum merhum Emin Altındağ’a yönelik dudak uçuklatan suçlamalar..
Nasıl bir fişleme, nasıl bir iftira, nasıl bir iğrenç komplo teorisi, anlatılamaz..
Bu fişleme paçavrasını bu köşeye bugün sığdıramayız.
Ancak gerek onun yazdıklarını ve gerekse dönemin Jandarma Genel Komutanlığı adına Harekat Başkanı Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu’nun ona vermiş olduğu cevap ve bize yönelik tüm jandarma birimlerine dağıtılan bir gammazlama fişi niteliği taşıyan imzalı belge.
Ve bu fişleme sonucunda tam dokuz ay sonra Emin Altındağ’ın Bingöl - Diyarbakır arasında askeri bölgeden geçerken karanlık bir suikasta uğraması ve buna da trafik kazası süsünün verilmesi akıllara durgunluk veriyor.
Ve bu fişlemenin neticesinde Mehmet Çavdaroğlu imzasıyla şöyle bir satır geçiyor.
"Anılan şahıslar Ankara İstihbarat Grup Komutanlığı’na verilen emirle takip altına alınmışlardır
Jandarma Genel Komutanı Emriyle
Mehmet Çavdaroğlu
Tümgeneral Harekat Başkanı."

* * *

Biz Jandarma Komutanlığı’nın bünyesinde olup biten karanlık maceraları 2006’nın Ocak ayının sonlarında Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na tanıklık yaparak dile getirdik.
Aynı tarihte bir gün öncesine tüm bu olup bitenleri Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu’na sunduk ise de heyhat hala da bir şey ortaya çıkmadı.
Bilakis mağdur olduk ve hala da o mağduriyetimiz söz konusudur.
Bu olayları iddianamesine alan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya ise dönemin Adalet Bakanlığı Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu gayretiyle(!) görevinden uzaklaştırıldı ve mesleki faaliyetlerden alıkoyuldu.
Ve buna rağmen hala da Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik bir hukuk devleti olarak görünüyor ise de Evrensel Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi de bunun tam tersini ifade ediyor.
En derin saygılarımla.