PARALEL FİTNE = KOZMOPOLİT SİYASET! (IV)

Evet, değerli okurlar.

Bundan önceki yazımda Sayın Başbakanın ifadesiyle belirtmiş olduğu "Türkiye’de her şeyin başı hukuktur, adalettir ve hukukun üstünlüğüdür.

Hukuksuzluk, adaletsizlik, kör bıçakla kesilen bir vücut gibidir.

Manen o toplumun başına gelen badiredir ve intihardır."

Önceki yazımda da Başbakanın şu ifadesine yer vermiştik;

“Birileri şantaja boyun eğmiş olabilir, ama biz devletin koridorlarından çeteleri nasıl kovduysak, adliye koridorlarından da o çeteleri, o şebekeleri kesinlikle temizleyeceğiz”

* * *

Dünkü medyanın verdiği önemli başlıklı haberlerin başında gelen, “İLGİNÇ ÇIKIŞ”

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan dün yaptığı açıklamayla çok çarpıcı mesajlar verdi.

İşte dikkat çeken o sözler..

“Hukuk konusunda sorunumuz büyük..”

Bunu diyen Sayın Ali Babacan, "Hukuk konusunda problemlerimiz çok büyük… Eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir. Yolsuzlukta iddianın sonuna kadar gitmek, hesap verilmesini sağlamak çok önemli."

Gerçekten Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan'nın bu ifadesi, Türkiye’nin ciddi bir yargı sorunu yaşadığını göstermektedir.

Babacan "eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir” diyerek hukuk konusundane kadar ciddi sıkıntılar içerisinde olduğumuzu göstermektedir.

Bakınız, Sayın Babacan, çarpıcı başlıklarla sözlerine şöyle devam ediyor;

“Gelişmiş bir ekonomi için tutarlı ve güvenli yargı şart”

****

Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir Türkiye'yi arzu ettiklerini ifade eden Başbakan Yardımcısı şunları söyledi;

“Türkiye devlet politikası olarak, bunu aslında belirtmiş.

Avrupa konseyine tam üye olmuşuz.

AB sürecini başlatmışız ve evrensel hukuk normlarını baz alalım dediğimizde hangi normları referans alacağımız belli.

Hukuk hem demokrasimiz, hem de ekonomimiz için önemli.

Eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaosa dönüşür.

Kanunlarda geri alanların olmaması, kanunların sık sık değişmemesi, yargının hızlı çalışması, tutarlı olması ve yargının böylece güvenilir olması, yargının bağımsızca çalışabilmesi, ama bunu tarafsız şekilde kullanması…

Bunları sağlamadan gelişmiş bir ekonomi olmamız hayal."

"Yolsuzlukla mücadelenin her ileri demokrasinin olmazsa olmazıdır" diyen Babacan, "buna da tolerans göstermemek, iddianın sonuna kadar gitmek, yanlışlık içinde olanların da hesap vermesini sağlamak çok önemli kural koyucunuz olmalıdır." diyor.

Yani, "Kurala uymamanın cezası yoksa bir süre sonra o kuralın bir önemi kalmaz”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sayın Başbakan Yardımcımız Ali Babacan bu açıklamasıyla anlaşılan budur ki, Türkiye’deki hukuk uygulamasının, yargının ne kadar tarafsız olması veya taraflı olması,  ne kadar ideolojik keyfilik peşine giden bazı yargıçların, yakın tarihimiz boyunca ne kadar yanlış algılamalara neden olduklarını açıkça resmi dille ortaya koymuş durumdadır.

Kamuoyu nezdinde yargının yer yer, zaman zaman, Türkiye’nin başına adeta bir sorunlar yumağı haline dönüştüğünün de bir hakikattır.

Bugün değil, ta cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek devam ede gelmektedir.

Hani hatırlarda olduğu gibi yassı ada da merhum Menderes’i ve iki tane Bakan arkadaşını idam ederken, başta heyet başkanı olan Salim Başol ile Başsavcı Ömer Egesel’in, sanıkların (!) yüzüne şöyle diyordu;

“Sizi buraya getiren güçler böyle ister, biz de bunu uygulamak zorundayız”

İşte bu ifadeler Türkiye’deki hukukun ne olduğunu, bugün Mısır’daki zorba, darbeci cuntanın ve o cuntanın paralelinde yürüyen Mısır yargısının antidemokratik hukuk uygulaması, ne kadar ayıplı bir uygulama olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bu ati-demokratik hukuk uygulamaları, bırakın insanların anlayışına, belki dağlardaki vahşi hayvanlardan oluşan maymunları dahi güldürüyor ve hayrete düşürüyor.

Başta Türkiye olmak üzere tüm İslam ülkelerindeki hukuk uygulama tarzı ne yazık ki totaliterizme, kozmopolotizme ve keyfi uygulamalara neden olmaktadır.

Sayın Başbakanın sık sık mitinglerde ve grup toplantılarında dile getirmiş olduğu kavram başta söylediğimiz gibi “Birileri şantaja boyun eğmiş olabilir, ama biz devletin koridorlarından çeteleri nasıl kovduysak, adliye koridorlarından da o çeteleri, o şebekeleri kesinlikle temizleyeceğiz”

İnanın, sevgili okurlar.

Sayın Başbakanın bu beyanatı, kabarık altın harflerle yazılması gereken bir açıklamadır ve bir devlet büyüğüne yaraşır bir ifadedir.

Evet, “Adliye koridorlarından da o çeteleri kesinlikle temizleyeceğiz” ifadesi bizleri nerelere götürmüyor ki?

28 Şubat’taki Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır’da DGM’lerin başında bulunan bazı savcı ve hakimlerin, hukuk ve adaletin gölgesinde kendi mesleklerine ne kadar ihanet ettiklerini, özellikle bize ve bizim kuruluşlarımıza karşı ne kadar ahlaksızca antidemokratik keyfiliğe ve ideolojiye dayalı hukuk uygulamalarında bulundukları, arşivlerde mevcuttur?

Her biri kendisine has birer skandal ve kaos yaratan uygulamalar olduğunu, yine gerçek hukukun ve adaletin yüksek anlayışıyla tespit edilmiştir.

Ki arşivlerimiz bunlarla dopdolu.

Aynı o antidemokratik keyfiliğe ve vesayetlere dayalı o yanlış uygulamadan ne yazık ki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da nasibini almış, ceza almış ve dört buçuk ay cezaevinde yatmış.

Keza merhum Erbakan da..

Bingöl mitinginde yaptığı konuşmadaki iki cümleden dolayı, aynı DGM Başsavcılığı vasıtasıyla iddianame hazırlanmış ve dava açılmış ve Erbakan da o davadan ceza almış durumdaydı.

Aynı o mahut bilinen Başsavcı, hala Türkiye hukuk alanında görev başındadır velev ki pasifize edilmiş ise de yaptıklarından bir türlü sorumlu tutulamamıştır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Ya bir de meşhur, zahmetli Bülent Ecevit’in Başbakanlığı ve CHP Genel Sekreterliği dönemlerinde, yani 1965 ile 1975 arasındaki Türkiye’deki işçi potansiyelinden faydalanmak üzere oy avcılığı ile ne kadar işçileri istismar ettiğini ve çıkarttığı ve yasalaştırdığı iş yasasının ne kadar zalimane ve anti hukuk bir yasanın Türkiye’de hala da varlığı Hindistan’da “Sağır Sultan” dahi görmektedir.

Bu iş alanındaki yasa gerçekten mezalim yağdıran ve kaos yaratan ve iş dünyasının başına bela olan hukuksuzlukla dopdolu bir yasa olduğu, her gün biraz daha kendini ele vermektedir.

Diyarbakır’daki bazı iş mahkeme hakimlerinin vermiş olduğu kararların ne kadar antidemokratik ve çelişkili kararlar olduğunu, adeta hukuk ve yargının birer yüz kızartıcı ve skandal kararların olduğunu inşallah çok yakın geleceğimizde bunların deşifre edileceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Hele hele 1. ve 2. İş Mahkemesinin kimleri ne kadar koruduğunu ve bu İş Mahkemelerinin başında yıllardan beri adeta çöreklenmiş ve ayrılmaz birer parça olduğunu gösteren bir iki Yazı İşleri Müdürleri var ki onların hala da o koltuklarda oturmaları ayrıca şayan-ı dikkattir..

Ki gelen giden iktidarlar, her nedense bunu görmüyorlar veya görmezlikten mi geliyorlar.

Onu bilemiyoruz.

Ama Sayın Başbakanın “Adliye koridorlarından da o çeteleri kesinlikle temizleyeceğiz” ifadesi kamuoyunun dikkatini çekmiştir..

Ne kadar memnuniyet verici ve dikkate şayan bir ifade olduğu tartışılmazdır..

Özellikle, gelecekteki hukukun aydınlatılmasına önemli bir tesellidir ve inşallah müjdedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.