SAYIN BAŞBAKAN DİYARBAKIR’DA!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin sürmanşetinde de belirtildiği gibi gerçekten Sayın Başbakanın Diyarbakır’ımıza teşrifleri, yalnız Diyarbakır halkını değil tüm bölge insanını sevinç heyecanları içine sokmuştur.

Söz’ün dünkü sürmanşetinde “BAŞBAKAN HEYECANI” demesi objektif bir görüş içerisinde atılan bu başlık anlamlıdır, anlamlı olduğu kadar da sevindirici ve ümit vericidir.

Gerçekten, gelip giden siyasi liderler içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’a her gelişinde illaki büyük bir sevinç ve ümit heyecanıyla Diyarbakır’ı şenlendiriyor ve ümitlendiriyor.

Ben bu köşede bu yazıyı yazarken, bazı görüşlerimi bildirirken, kesinlikle yanlış anlaşılmasın, herhangi bir siyaset arenasının reklâmını yaparcasına met-hu senasını yapma cihetinde değilim.

Her zaman bu köşemden belirttiğim gibi, uzaktan yakından siyasetle, particilikle ilgim olmamakla beraber bugüne kadar hiçbir partide herhangi bir kaydım da söz konusu olmamıştır ve olamaz da.

Ancak vicdani muhasebe içerisinde gerçekleri gören bir basiretle olaylara bakıldığında gelip giden siyasi liderler içerisinde en sevimli ve kamuoyunu deyim yerindeyse adeta büyülemiş bir tutumla hareket eden Sayın Erdoğan, yöre insanının genellikle olmasa ekseriyetiyle mutlaka herkesin kalbinde bir taht kurmuştur.

Çarşıda pazarda, alım satımda, siyaset meydanlarında ve medya çevrelerinde ister dost olsun, ister düşman…

Başbakanın Türkiye için son bir şans olduğu bilinmekte ve herkesin dilinde dolaşan bir inançtır.

Bu şansı Türkiye ve özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için bir ümit kaynağıdır.

Zira Başbakan Tayyip Erdoğan hiçbir zaman ırkçılık mefhumuna inanmamış, toplumun ve milletin, ülke bütünlüğü içerisinde pekiştirilmesini isteyen ve ümit bağlayan biricik bir devlet adamıdır.

Kem görüşlü yanlış düşünceler, bu hususta ya kötü ideolojilere sahip kişilerdir, ya da çekemeyen dost görünen düşmanlardır.

Bu nedenle diyoruz ki, herkes kendi vicdani muhasebesiyle baş başa bırakıldığında zerre kadar inancı ve vicdanı olan bir insan, ister medya mensubu olsun, ister Kenya mensubu olsun, yani ister medeni dünya olsun, ister Güney Afrika’da bir yamyam olsun, herkes Başbakanın kaliteli bir devlet adamı olduğunu inkâr etmiyor.

Ama ne yazık ki, “İnadın gözü kör olsun” demişler ya, işte bu her şeyi bitirir.

Ülkenin dizgini bugün iktidar partisi olan AK Partinin elindedir ve gerçekten Türkiye’de yakın tarihimiz boyunca olup biten en kritik dönemini geçiren yine bu Başbakanın dönemi olmuştur.

Ama her şeye rağmen olayların üstesinden gelmiş. İman ve inanç dürbünüyle misyonundan zerre kadar taviz vermemiş ve vereceğe de benzemez.

Bu nedenle bu ciddiyetli ve sağlıklı hareketle buraya kadar devleti getirebilmiştir.

Tüm bunlara rağmen Sayın Başbakanın görevi daha bitmemiştir.

Sırtında daha çok ağır yükler ve sorunlar beklemektedir, bunların da farkında olması lazım.

Dış mihraklara bağlı kışkırtıcı bazı yazılı medya mensupları, başyazarları, henüz tespit edilmeyen bir nedenle ha bire Başbakan aleyhinde manşet ve sürmanşetler atıyor.

Oysaki bu tür kalemşorların yazdıkları ve düşündükleri Türkiye’ye hiçbir somut, kanıtlayıcı delil verememiştir.

Keyfi ve inadı, dayanaksız sebepler yüzünden hep Başbakan aleyhine tezviratlarla dolu fikir beyanında bulunuyorlar ise de, onlar da kesin olarak bilmelidirler ki, bazı yerlerde bir çıkar peşinde olduklarının hatta çıkar sağladıklarından kimsenin şüphesi olmasın..

* * *

Bakınız, Taraf Gazetesi dünkü sayısında ne hezeyanları sıçratıyor.

Sürmanşetten verdiği haber şöyle;

“RAHİM FETVASI İÇİN DİYANET DEVREDE”

“Erdoğan’ın başlattığı tartışmaya Diyanetten fetva desteği geliyor.

Kürtaj ve sezaryen için çalışıyoruz.

DİYANETTEN DESTEK GELİYOR

Başbakan Erdoğan’ın “kürtaj ve sezaryen cinayettir” sözüyle başlayan ve Haziran’a yetişecek bir yasa hazırlığıyla devam eden tartışmaya Diyanet kürtaj fetvası için çalışmaya başlayarak müdahil oldu.

Taraf’ın din işlerinden sorumlu yazarı Ramazan Rasim ise fetvasını verdi”

Hem Diyaneti hem de Başbakanı küçültmek, gözden düşürmek maksadıyla, atmasyon ve bilgiden, fıkhı meseleden, toplumun günlük yaşam koşullarından yoksun bir cehalet aklıyla atılan bu sürmanşet, Taraf Gazetesinin ne kadar ciddi bir gazete (!) olduğunun somut bir delili olsa gerek.

Bilemiyorum. Ve anlayabilmiş değilim; "Taraf" neden tarafgir oldu.

Ciddilikten yoksun bu tür görüşler ve yazarlar bilmedikleri İslami konulara da burunlarını sokarak rasgele attıkları tezviratla bir yerlere gelmek istiyorlar ise de ama heyhat, hiç de hedeflerine ulaşamazlar.

Aynı gazetenin bir başka manşet haberinde ise;

“AMED ERDOĞAN’I VİCDANA ÇAĞIRACAK”

Kışkırtıcı ajan üslubunu kullanan bu ifade ve bu manşet gerçekten gazetenin mahiyetini ve kimliğini "aleni" bir şekilde göstermektedir.

Bir sağ vuruyor, bir sol vuruyor bu gazete.

Bir Müslüman oluyor bir gâvur.

Bir hakikatçi oluyor bir hayalci.

Haber şöyle devam ediyor;

“Yarın Diyarbakır’a gidecek olan Başbakan’a Kürtler mesaj verecek.

Günsiad Başkanı Bedirhanoğlu; ilk defa ziyaretten beklentimiz yok, Kürtlerin kalbi kırık, onarılmalı”

Bunu söyleyen Bedirhanoğlu.

Hep kendini ön safta göstererek medyatik tavırla siyasi bir beklenti içerisindedir.

Hiç merak etmeyin, Bedirhanoğlu bu tür konuşmaları ile ileriye "yatırım" yapıyor.

Herhangi bir sol parti veyahut aynı zamanda AK Parti iktidarına mesaj vererek “Ben buradayım, bana bir yer, yoksa alimallah bak göreceksiniz” dercesine bu açıklamaları yapmaktadır.

Çünkü aynı bu minval üzere ona çok yakın bir isim olan Altan Tan da bir zamanlar hep medya sahnelerinde kendini gösteriyordu, rasgele konuşuyordu.

Bu şekilde rasgele konuşurken, ona çok yakın olan Galip Ensarioğlu da onu sabırla dinliyordu ve hoşlanıyordu.

Hatta bir gün izledim, Galip Beyle beraber bir televizyonda konuşurken Sayın Tan, Başbakana ağır hakaretler yağdırıyordu, “Başbakan yalan söylüyor ve yalancıdır” diyen Tan, Galip Ensarioğlu’nun gözlerinin içine baka baka bunları söylüyordu.

Yanlış değilsem, Sayın Ensarioğlu da AK Parti’den milletvekili olarak seçilmiş veya da milletvekili adaydı.

Galip Beyin suskunluğu tercih etmesi, o da anlamlıydı tabii.

Bu kez medyaya görüntü veren Günsiad Başkanı..

Dünkü yaptığı konuşmalar, medya karşısında yaptığı açıklamalar, gerçekten çok düşündürücüdür.

Yukarıda belirttiğim gibi, iki sene sonra Sayın Bedirhanoğlu’nun bir yerlere gelmemesi de mümkün değildir, illaki gelecektir, şimdiden elde ettiği siyasi makamı tebrik etmek gerekir.

* * *

Bakınız, BDP’ye yakınlığıyla bilinen 169 sivil toplum örgütü ortak açıklamayla hükümete eleştiri getirirken, bildiride imzası olan bazı STK’lar ise yaptıkları açıklamada kendilerinden habersiz isimlerinin yazıldığını bildirdi.

Aslında bu bildiri başlı başına o şahsiyetleri tanıtma reklâmı olarak görülebilinir.

Bildirinin içeriğindeki şu ifade;

“BARİ ÇOCUKLARIMIZ İYİ KOMŞU KALSIN”sözü manidardır.

Bildiriye ilişkin haber şöyle:

“Diyarbakır’da aralarında Günsiad, Baro ve İHD’nin de bulunduğu 169 STK’nın Başbakan Erdoğan’a yönelik yaptığı basın açıklaması tartışma yaratırken, isimleri yazılan bazı STK’lar bildiriye imza atmadıklarını söylemeleri dikkat çekti.

Bildiride Başbakan Erdoğan’a çağrıda bulunarak, ülkenin Başbakanı olarak bu ülkede kardeşçe ve eşit haklara sahip olarak yaşamayı gerçekleştiremiyorsanız, “Bari çocuklarımız iyi komşu kalsın” deniliyor.

Oysaki bilimsellikten, tarihi gerçeklikten, bölgenin kültürel inancından, fersah fersah uzak olan bu bildiri, Diyarbakır ve bölge insanlarının huzuruna yönelik değil, tam tersine birilerinin değirmenine su taşımaktan başka bir şey değil.

BDP’ye yakınlıklarıyla bilinen 169 sivil toplum örgütü ortak açıklamalarıyla hükümete eleştiri getirdi, ifadesini taşıyan bu paragraf kesinlikle gerçeklikten fersah fersah uzak bir atmasyondur.

Zira Diyarbakır’da hiçbir zaman 169 sivil toplum örgütünün varlığı değil.

Değil ki 169, bu sayının çok çok altında olan bazı sivil kuruluşlarının varlığı söz konusu olabilir, ama bunlar da böylesine bir bildirinin dağıtılması ciddiyetine kapılmazlar diye düşünüyoruz.

Evet, sevgili okurlar.

Diyarbakırlının yapabileceği en önemli iş, Başbakanın gelişinde herkese düşen görev büyük bir misafirperverlikle Başbakanımızı sessiz sedasız karşılamaya gitmesi olmalıdır.

Hani demişler ya, “Kin başka, din başka”

Biz burada kini değil, dini öğrenmek istiyoruz.

Sayın Başbakanımıza düşen, bu tür olumsuzlukların önünün kesilmesidir.

Ne ile?

Bana göre bu da toplumsal bir istişare ve şura unsuru olarak halkı İslam kurallarıyla buluşturmak ve tanıştırmakla olur.

En derin saygılarımla.