SAYIN BOZDAĞ’IN ADALET CAMİASINA HAYKIRIŞI!? (II)

Sohbet serimiz devam ediyor.. Odaklandığımız nokta, Yargı mekanizmasının işleyişi.. Özellikle, mekanizmada “aksayan dişliler..” Ki bugün işleyeceğimiz, satır arası vurgulayacağımız mevzular, bir ölçüde dünün devamı niteliğinde olacaktır!.. Zira Adalet Sistemini tartışılır hale getiren birçok uygulamanın yanı sıra bazı hâkim ve savcıların iş ve işlemleri kadar verdikleri kararların “tuz biber” olma hali, artık yenilir yutulur gibi değil..

***

Nitekim “bıçak kemiğe dayandı” misali Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, Türkiye Adalet Akademisi’nin “Eğitim Dönemi” açılış töreninde, serzenişlerde bulunmazdı.. Mevcut adalet sistemi ve bu sistem içerisinde yer alan bazı hâkim ve savcıların “keyfiyet” odaklı yaptıkları yanlışlıklara ve sergiledikleri tavırlara dikkat çekip, tepki vermezdi? Şu da bir gerçektir ki Cumhuriyet tarihinden bu yana, ilk kez bir Adalet Bakanı, “özeleştiri” noktasında Yargıdaki “olumsuzluklara” veryansın ediyor…

***

Çünkü hep meslek taassubu vesayeti söz sahibi olmuştur.. Kim ne yapmışsa, yanına kâr kalmış.. Olan da memleket insanına, devlete ve Adalet’in güvenine olmuştur… Ulvi bir görevi olan, her kararı kutsal kimlik taşıması gereken Adalet mekanizmasının ciddiyetine gölge düşürdüğü gibi, verilen kararları da tartışılır hale getirmiştir…

***

Özellikle, 28 Şubat sürecinde birçok hâkim ve savcılar dâhil olmak üzere bazı baro avukatlarıyla işbirliği içerisinde kişisel rantlarını ön plana aldıkları tartışılmazdır… “Adaleti” her yönüyle  töhmet altına aldıkları gibi, kamuoyu nezdinde de güvensiz bir kurum haline getirildi.. Kapital rant mı dersiniz, siyasi ve ideolojik kayırma mı dersiniz, ahbap-çavuş ilişkisi mi dersiniz, adamcılık mı dersiniz, ne hazindir ki ne derseniz deyin; o dönemin “günah defterinde” yazılıdır..

***

Meslek taassubu “kırmızı çizgi” misali işlem görüyordu.. Kimse kimsenin kuyruğuna basmıyordu.. Tabi ehil ve liyakat ölçüsünde, işini adil bir şekilde yapan, tavizsiz, hiçbir vesayetin altına girmeden, vicdanının sesini dinleyip, yasaların verdiği emir doğrultusunda, görevini ifa eden, nice hâkim ve savcılarımız vardı! Onları “kirli çarktan” tenzih ediyorum…

***

Ki bizatihi gördüğüm ve duyduğum ve yaşadığım mağduriyetlerin, haddi hesabı yoktu; 28 Şubat dönemindeki “vesayetin” söz sahibi olduğu, güdümlü hâkim ve savcıların keyfi tutumlarının yüzünden… Önemli mevkileri ihraz eden bazı Başsavcılar, hâkimler, avukatlar, “Tavşana kaç, tazıya tut” misaliyle nerdeyse birbirlerine göz kırparak bu bölgede halk deyimiyle; “Adalet” adına terör estiriyorlardı.. Mahkemelerde, duruşmalarda, adliye koridorlarında hep PKK yanlıları ağır basardı…

***

Çok yakından bildiğimiz bazı avukatlar, bazı hâkim ve savcıları mesaiden sonra akşamları buradan ta Ankara’ya kadar eğlence mekânlarına taşıyarak kadeh tokuşturuyorlardı.. Ve o kadehlerden kahreden kararlar içiliyordu.. Zalimi mazlum, mazlumu da zalim yapıyorlardı.. Dile kolay, 25 günde bir kişi üç ayrı siyasi fraksiyonla sorgulayıp, yargıladılar?.. Çok ama çok kirli ve çirkin haller yaşandı, yaşatıldı ve biz de gördük…

***

Biz, Adalet mekanizmasında devleti “içten kemirip çökertmek” isteyen çıkarcı, rantçı, menfaatçi, siyasi ve ideolojik hesap peşinde koşanlarla, hep mücadele ettik… Çok ağır bedeller ödememize rağmen, zerre-i miskal taviz vermedik.. Çünkü, bizim şiarımız hep şu olmuştu, “cüzdanına değil, vicdanına danışan yargı mensupları söz sahibi olsun..” Adaletin kestiği parmak, hiçbir şekilde acımasın…

***

Ama o günlerde, denir ya kime dersin! Her şey “taassup” altında idi.. Duamız ve temennimiz odur ki; O günler bir daha geri gelmesin, bugünler de o günlere dönüştürülmesin.. Evet, dün uzun uzadıya burada dile getirdiğim çok önemli konular oldu.. Ki bazıları satır başlarını içeriyordu.. İşte bu satır başlarını içeren vakıalar noktasında diyorum ki mevcut hal, Adalet camiasına ciddi ve telafisi mümkün olmayan yaralar açıyor.. Yani iyi haller söz konusu değil…

***

İşte bu “iyi gitmeyen hale” karşı, dün de dile getirdim ivedilikle “neşter atılmalı”, o oluşan irin ve kendine vücut bulan olumsuzluklar zinciri, kırılmalıdır… Çünkü görüyoruz, duyuyoruz ve gelip konuşan insanlar bile var.. Ki Adalet Bakanı Sayın Bozdağ’ın da ifade ettiği gibi; keyfiyet arzıyla Adalet dağıtılamaz…

***

Makamı, mevkisi ve görevi ne olursa olsun hiç kimse, “Adalet cübbesi” altında, “keyfemayaşa” kararlar veremez, hükümler yazamaz..

Dün de aktardığım gibi.. İş mahkemelerinde, bazı davacı avukatlarla bilirkişiler arasında olup biten “rant odaklı” ilişkiler, vahim bir boyutta kendini idame ediyor… Ki, davalı avukatlar bunları “suçüstü” yakalayıp dile getirdiği halde, hiçbir işleme tabi tutulmadığı gibi.? Ne hikmetse, duruşmalarda savunma kısıtlanıyor, konuşma hakkı nerdeyse kesiliyor? O şikâyeti ve o suçüstü işbirliğini deşifre eden savunma avukatlarına, bir anda duruşmada başka gözle bakılır hale geliniyor…

***

Hele ki, davacı avukatın tedarik ettiği belirli bazı avukat bilirkişilerinin işi hukuki gerçeklerden çıkarıp rant yamukluğuna çevirerek anlaşmalı çalışmaları da, Yargı Mekanizması içerisinde gözden kaçmamaktadır.  Bilirkişi ister kadın olsun, ister erkek olsun, O kişiye tevdi edilen dosyalardan gerek matematiksel, gerek hukuksal, gerek teknik olarak bilgi sahibi olması gerekir.. Ama görünen o ki uzaktan yakından hiçbir bilgiye sahip olmadığı gibi, alakasız, yanlış yamalak, yalan dolan dolu bilirkişi raporu düzenliyor…

***

Ve o raporla, istihdam yaratan iş çevrelerini hem töhmet altına alıyor, hem de husumetli ve gerçek dışı konuşan tanıklara “güvenilen kişi” muamelesiyle, davalar kazandırılmaya çalışılıyor.

Bu da hukuka terstir.  Hukuk ilkelerini zedeliyor. Adalet camiasını töhmet altına alıyor, bu camianın kutsal bir camia olma gerçeğini kamu vicdanında yerle yeksan ediyor..

Sayın Bekir Bozdağ, böylesine hukuka, mesleğe dayalı bu tür uyarıları zaman zaman dile getirdiği gibi diyoruz ki; bazı dosyaları yüksek denetim heyetleriyle incelemeye almasını bekliyoruz.. Ki bunu kamuoyu adına dile getiriyoruz..

* * *

Dünkü yazımda da değindiğim yargıda hukuku ayaklar altına alan bazı olaylara dair püf noktalar, bu coğrafyada özellikle Diyarbakır’ımızda yaygın bir şekilde vücut bulmaktadır.. Ki biz kimseye ne iftira atıyoruz, ne de tenezzül ederiz.  Eğer bu püf noktaları isimlendirerek bir bir kaleme alırsak, yer yerinden oynar.

Çünkü bakanlığın kutsiyetine ve değerli önemli bazı mensuplarına halel gelir.. Onların yüzü suyu hürmetine bunları şimdilik yazmıyor ve zamana bırakıyoruz.  Ki yeri ve zamanı gelince de kimsenin gözyaşlarına bakmayız.  Zira gerçekleri kamuoyuyla paylaşmak Anayasanın 28. Maddesinde, bir hak olarak dile getiriliyor.. İşte o madde; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”

Bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesi var..

Der ki;  “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.”

* * *

Bu itibarla devletimizin bazı kurum ve kuruluşlarının ciddiyetine halel getiren, kişisel rant ön plana alarak vatandaşların hak ve hukukunu çiğneyip vicdanı değil cüzdanı uğruna hukukun temel ilkelerini askıya alarak mesleğini kötüye kullananların “adalet” camiasına gölge düşürenlerin basın olarak peşindeyiz, peşini bırakmıyoruz.

Kesinlikle meşru zeminde yasaların basına vermiş olduğu “Basın hürdür, sansür edilemez” gerçeği paralelinde yola çıkıyor ve takip ediyoruz.

Hiç kimse, Devlet ve devletin imkânlarını kötüye kullanamaz..

Makam ve cübbeler de istismar edilemez.  Suç işleyen kim olursa olsun, dokunulmazlık zırhına bürünemez.

* * *

Biz 28 Şubat dönemlerinde mesaiden sonra akşamları bazı rantiyeci avukatlarla nice adalet mensuplarının eğlence mekânlarında kadeh tokuşturarak davaları pazarladıklarını çok gördük.

Ama heyhat!

O dönemlerde Adalet Bakanlığında Sayın Bekir Bozdağ yoktu.

Adalet Bakanlığı sıradan bir siyasi kulvarda yürüyordu.

Bu itibarla diyoruz ki;  Devletin kurum ve kuruluşları ciddiyeti ön plana almalıdır.  Meslek taassubu gözetilmeksizin gereği yapılmalıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

HAYIRLI CUMALAR.