ÜLKEDE NELER OLUYOR?! (III)

Evet, sevgili dostlar ve Söz Gazetesinin değerli okurları.

Bu köşede her zaman anlatmaya çalışmak istediğimiz mevzuu; Türkiye’nin gerçekleridir.

Ki, her gün biraz daha kendini açığa vererek günlük toplumsal hayat sorunları bir bir ortaya çıkmaktadır.

Nitekim, adil ve ciddi olmayan sistemin uygulamaları hep kendini ele veriyor.

Gün geçmiyor ki medyada çıkan can alıcı haberler olmasın.

Trafik sorunundan tutun da, devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının antidemokratik adil olmayan uygulamalarına kadar.

İnanın sevgili dostlar.

Milletimizin çok güçlü bir inanca sahip olması hasebiyle, mevcut sistemin, mevcut rejimin antidemokratik uygulamalarına rağmen, bu millet yine ayaktadır.

Millet, devletini yıpratmamaya çalışmasına rağmen devlet, yanlış politikalarla, gelip giden iktidarların anti-demokratik işlevleri yüzünden ne yazık ki "devlet kendini" yıpratıyor.

İktidarların bünyesindeki yanlış insanların yanlış uygulamaları da "o iktidarları" yıpratıyor.

Bu yıpratıcı uygulamalar ve anlaşmazlıklar yüzünden milletin ve devletin bir türlü iki yakası bir araya gelmiyor, sistem topluma huzur vermiyor, halkın dertleriyle de dertlenmiyor.

AK Parti iktidarı gibi!

12 seneden beri Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iyi niyetlerine rağmen ülke bir türlü huzur bulamıyor.

İlla ki terör mü?

Terörden daha fazla toplumu huzursuz eden, ekonomiksel olarak toplumu gittikçe zayıflatan, hatta ahlaki çöküntülere neden olan yanlışlıklar zincirini buradan sıralarsak, inanın ki gazetenin tüm sayfalarını doldurur gibi sorunlar yumağı mevcuttur.

* * *

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin sürmanşetten verdiği bir haber, gerçekten çok can alıcı bir haberdi.

Tümüyle olmasa dahi kıyıdan, kenarından geçiyor ise de bu yörenin toplumsal yaralarına gerçekten parmak basmıştır ve yarayı deşmiştir.

Ne kadar haberin içini kurcalarsak, DEDAŞ’la ilgili sulama birliği ve Çukobirlik gibi daha nice bazı kuruluşların yapmış olduğu yanlış uygulamalar nedeniyle kangrenleşmiş yaranın çok kötü kokuşmuşluğu söz konusudur.

Bu yarayı eştikçe çok pis kirlilikler fışkırmaktadır.

Fakat bunun tedavisi de ne yazık ki çok zor.

Zira sistem, İslami bir sistem olmadığı için toplumun haz duymak istediği, hasretle beklediği demokratik, adil bir sistem, bir uygulama bulunmadığı için ortam ve huzur oldukça her gün biraz daha gerilmektedir.

Devletin bölgeye göndermiş olduğu bürokratların özellikle zirvedeki yöneticiler ne kadar iyi niyetle olayların üzerine gidiyorlarsa, da yaptıkları ancak bir yere kadardır.

Sınırsız antidemokratik uygulamalar tümüyle batıl ve yanlış, insan temel hak ve özgürlüğüne uygun olmayan yasalar yüzünden, yanlış tüzük ve yönetmelikler yüzünden, ülke insanı zarar görüyor.

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi devlet ve toplum müştereken ve müteselsilen yıprandıkça yıpranıyor.

Millet; devletine, hükümetlerine, yöneticilerine bir türlü güvenmiyor ve oldukça güven duyguları da her gün biraz daha azalıyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sohbetimizin başında değinmek istediğim Söz Gazetesinde manşetten verilen dünkü haberin özetini burada hatırlatmak üzere sizinle paylaşmak istiyorum.

İnanın bu haber, olaylar silsilesinin ve kirlenmenin bir özeti gibidir.

Kalemimiz oynadıkça, dilimiz döndükçe bunları siz değerli okurlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz.

Zira görevimiz de budur.

Mesleğimizin icabı, tüm olup bitenleri ve her şeyin gerçek yüzünü halkımıza ve okurlarımıza yansıtmaktır, duyurmaktır ve paylaşmaktır.

Haberin başlığı aynen şöyle;

“ÇİFTÇİ İSYANDA”

Haber şöyle devam ediyor;

“Diyarbakır merkez ve ilçelerinde binlerce çiftçi, tarımsal destekleme prim alacaklarına elektrik borçları nedeniyle bloke konulmasına isyan ederek, eylem yaptı. Yollar traktörlerle trafiğe kapatılırken, polis ve askerlerin müdahalesi gerginlik yarattı.

Diyarbakır merkez, Bismil ve Çınar ilçesinden toplanan yüzlerce çiftçi, kent merkezine 20 kilometre uzaklıktaki Üçyol mevkisinde kavşağa traktörlerini bırakıp eylem yaptı. Kavşağın kapanması nedeniyle Diyarbakır, Batman ve Mardin yönünde uzun araç kuyrukları oluştu. Grup daha sonra DEDAŞ ilçe binasına yürüdü”

Çiftçiler yaptıkları açıklamada, elektrik borçları nedeniyle destekleme prim alacaklarının bloke edildiğini, bazı çiftçilerin elektrik borçlarını ödemelerine rağmen prim alacaklarına bloke konulduğunu ileri sürdü. Enerji bedelinin yüksek olduğunu savunan çiftçiler, günde 6 saate varan elektrik kesintileri nedeniyle sulama yapamadıklarını, bu nedenle mahsullerinin kuruduğunu iddia ettiler”

* * *

İşte, sevgili okurlar.

“Enerji bedelinin yüksek olduğunu, borçlu olmadığı halde borçlu gösterilerek destekleme primlerinin bloke edildiğine” ilişkin bu tür ifadeler, gerçek payı olduğu anlayışıyla değil, tümünden gerçek olduğunu ve bu tür uygulamaların devletin ayıbı olduğunu, toplumsal bir skandal olduğunu, toplumun böylesine uygulamalara karşı mağduriyetine sahip çıkmayan herhangi bir siyasi mercinin bulunmadığını, milletvekillerinin yalnız kendi ideolojik ve kişisel rantlarıyla uğraşmaları, gerçekler silsilesinin son halkasıdır.

İnanın, sevgili okurlar.

Bizler de tarım işleriyle, sulama işleriyle iç içe olduğumuz için bu anlatılanlar, olayların binde biri bile değil.

Evet, vatandaş tarlasını sulamak için işçileri çalıştırmak zorunda.

Sabah saat 08.00 sıralarında tarlaya götürülen işçi bazen iki saat, bazen üç saat çalışır çalışmaz, birden bire elektrik kesiliyor.

Mesai bitimine bir saat veya iki saat kalırken, elektrik ancak veriliyor.

O vatandaş, işçinin yevmiyesini vermek zorunda kaldığı için, orda çalışan işçinin suçu yok, işverenin de suçu yok, enerji veren kurumun suçu.

Öbür yandan fabrikasına gidiyorsun veyahut herhangi bir elektrikle çalışan makine bölümü, buzdolaplarının motorları, ansızın gelen yüksek voltaj yüzünden birden bire yanıyor ve o cihaz artık devre dışı kalıyor..

Saatlerce gelmeyen elektrik yüzünden, vatandaş işi yerde kalmasın diye jeneratör çalıştırmak zorunda kalıyor..

Jeneratörün çalıştığı yer, günlük elektrik kesilmesi sürecinde harcadığı mazot elektriğin iki katı, hatta üç katı bir sarfiyat söz konusu oluyor.

Yasal olarak o bedeli enerji veren DEDAŞ’tan alınması gerekirken, zira vatandaşla yapmış olduğu sözleşme gereği de budur.

Ama heyhat!

Ne yazık ki hiç de böyle bir uygulama söz konusu değildir.

Yine zarar gören vatandaş, mağdur olan halk, özellikle borç altında inim inim inleyen çiftçi.

Öbür tarafa bakıyorsun; yağmurun yağmadığı süreçte vatandaş buğdayını suluyor.

Ne yazık ki bu sulama uygulaması da devletin resmi kurumu olan DSİ’nin elinde değil, “Sulama Birliği” denilen ne idügü belirsiz bir güdümün tekelinde olup, uygulama tümüyle tüzük dışı, yönetmelik dışı, yasa dışı ve çiftçiden, tarımcıdan alınan paranın tümü bile olmasa yüzde 70’i kayıt dışı olarak para tahsil ediliyor.

Bu tür antidemokratik zulüm, bir hukuk devletinin bünyesinde yaşanmaması gerekirken, ama ne yazık ki yaşanıyor ve iktidarlar da buna göz yumuyor ve yönetimler buna göz yumuyor..

Tabiri caizse, kulaklarına pamuk  tıkamışlar.

* * *

İşte, başta anlatmaya çalıştığım toplumsal dram bundan ibarettir.

Bu yanlış ve antidemokratik, insan temel hak ve özgürlüğüne uymayan ve yakışmayan uygulamalar yüzünden ne devlet, ne millet, ne ülke bir türlü huzur bulamıyor.

“Bakalım Mevla’m neyler, ne eylerse güzel eyler”

İbrahim Hakkı Hazretlerinin bu güzel vecizesi paralelinde yazımızı sonlandırıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Yüce Rabbimizden hayırlı Cumalar diliyoruz.